Namık Kemal Zeybek

10 Ocak 2011, Pazartesi 04:00

Demokrat olmak

Demokrasi halkın kendi kendisini yönettiği sistemin adı. Ama her sistem gibi bir iç sistem olmazsa kabuktan öteye geçemez. Önce insanların tabiatlarında demokratlık olmalı. Sonra da toplum içinde “demokratik kültür” yaygınlaştırılmalı. Karşı düşünceye, ayrı inanca tahammülsüzün yaygın olduğu bir toplum da demokratlık ne kadar gelişebilir?

“Çoğulculuk” dediğimiz kavram, önce farklılıklara karşı sevgi ile bakılması anlayışını gerektiriyor. “Demokrasinin temeli seçimdir” diyoruz. Halk yöneticilerini kendisi seçmeli. Yöneticilerini, yani milletvekillerini... “Seçmiyor mu?” diye sormazsınız sanırım.

[[HAFTAYA]]

Seçiyor mu ki? Siyasi parti genel başkanlığını ele geçirmiş olanlar; partilerinin yönetim kademesi üyelerini seçiyorsa; milletvekili ve belediye başkan adaylarını tek seçici olarak tespit ediyorsa, demokrasinin “ana direği kırık” demektir. Ne mi olmalı?.. “Partilerin milletvekilleri listelerini, parti üyelerinin tamamının veya hiç olmazsa delegelerin oluşturması” sağlanmalı. Suçu “Siyasi Partiler Kanunu”na atmak çok doğru bir yaklaşım değil. Parti genel başkanları isterse kendi partilerinde bunu sağlayabilirler. Gerçekten demokrasiye inanıyorlarsa da sağlamalıdırlar. Halkın oyunun önüne barajların konulduğu bir seçim sistemini savunanlar, demokratlık iddialarında ne kadar samimi olabilirler? “Ama...” diye başlayan bahaneler kimseyi kurtarmaz. “Düşünce, inanç ve girişim özgürlüğü” başta olmak üzere insan hak ve özgürlüklerinin önüne engeller konulmasının da demokratlıkla bağdaşır bir yanı olamaz. Demokratlığın temeli, işte bu hak ve özgürlüklerdir. Demokrasinin daha derin temeline “insani değerleri” de koyarsanız, işte siz o zaman tam anlamıyla bir “gerçek demokrat” olursunuz.

DEMOKRAT GENEL BAŞKAN?..

Demokrat bir genel başkan, partisini teşkilatlarıyla birlikte yöneten insandır. Böyle bir genel başkan başbakan olursa, ülkede katılımcı demokrasi başlayabilir. Demokrat olmak, aynı zamanda halkının milli değerlerine bağlılığı, manevi değerlere saygıyı ve insani değerlere ulaşma hedefini gerektirir. Diyorum ki “demokrat olmak” demokrasiyi bütün unsurlarıyla içine sindirmek ve hayata geçirmekle olur.

09 Ocak 2011, Pazar 04:00

DEMOKRAT PARTİ

Atatürk’ün yakınlarında “milli mücadele”nin birleştirdiği ama gerçekte aralarında tabiat ve görüş ayrılıkları olan birçok insan vardır. Celal Bayar da, İsmet İnönü de Ata’nın en yakınları arasındadır.
Ancak, Ata son yıllarında İsmet Paşa’yı görevden almış, yerine Celal Bayar’ı getirmiştir.
Ata’nın Özel Kalem Müdürü ve Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın yazdıklarına göre “İsmet Paşa’yı tabiat olarak antidemokratik bulmakta ve faşizm, nazizm benzeri bir rejim kuracağından endişe etmektedir. Celal Bayar ise demokrat tabiatlıdır.” Ata’dan sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet Paşa ‘Duce’ ve ‘Führer’ benzeri “milli şef” unvanını almış, gerçekten ağır bir dikta rejimi kurmuştur. Faşizmin ve nazizmin yenilgisi, komünist Rusya’nın tehditleri sonucunda Türkiye’yi çok partili siyasi hayata sokan da yine İsmet Paşa olmuştur. Ama “çok partili hayat” ne yazık ki gerçek bir demokrasinin çok uzaklarında kalmıştır. Kaskatı bir ideoloji icat edilmiş, adına haksız yere ‘kemalizm’ denilmiş ve demokrasi bu ideolojinin vesayeti altına sokulmuştur.

[[HAFTAYA]]
Celal Bayar ve Adnan Menderes’in önderliklerinde kurulan Demokrat Parti, Atatürk çizgisine sadık, Cumhuriyetin ana ilkelerine inançlı bir harekettir. Ve Ata’nın demokrasi hedefine olabildiğince açılımcıdır. Deyim yerindeyse “kökleri cumhuriyet değerlerinde olan bir demokratlık”tır.
Demokrat Parti, Atatürk’e ve çizgisine bağlı, cumhuriyete sadık bir harekettir.
Demokrat Parti, milli, manevi ve insani değerlere önem veren bir harekettir.

05 Ocak 2011, Çarşamba 04:00

Türklük üst milli kimliğimizdir

Geçen yazımda, Başbakanımızın Mehmet Akif’le ilgili konuşurken yaptığı tehlikeli yanlışı anlatmıştım... Demiştim ki kendisini TÜRK olarak nitelendiren ama kökenleri başka olanlara “TÜRK DEĞİL” demek ırkçılıktır ve çok yanlıştır. Bu yanlışı sıradan insanlar yaparsa o kadar önemli olmayabilir. Ama bir ülkenin başbakanı yapıyor ve bunda ısrar ediyorsa bunun çok köklü etkileri olur. Akif, Arnavut kökenli olsa bile TÜRK‘tür. Kendisini TÜRK sayan milyonlarca yurttaşımız gibi.

[[HAFTAYA]]

“TÜRK ERİYİZ silsilemiz kahraman” diye şiir yazan Akif’e nasıl “TÜRK değil” denilebilir? İnsanların ana dilleri farklı olabilir. O ana dillerden ötürü alt kimlikleri de olabilir. Ama Türkiye’de çoktandır üst kimlik, çatı kimlik TÜRKLÜK‘tür. Bunu tarihin gelişimi oluşturmuştur. Alt kimlikleri yok saymak veya yok etmeye çalışmak da yanlıştır ama tarihin oluşturduğu ÜST KİMLİK gerçeğini yok saymak ateşle oynamaktır.

Başbakanımız, bu konuları bilenlerle istişare etmeli ve bu yanlış söylemden vazgeçmelidir. Sandığı gibi bu söylem, bölücülüğe karşı değildir, bölücülüğü destekleyen sonuçlar doğurur. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olunur. Nasıl mı? Kendisinin ana-ata dilinden gelen kimliğiyle birlikte üst kimlik olarak TÜRK olduğunu bilen milyonlarca insanın zihni muhtevalarında bunalımlar ...

MEHMET AKİF DEDİ Kİ: TÜRK OCAĞI AÇINIZ

Hasan Basri Çantay “Kur’an Hakim ve Meâl-i Kerim” adlı eseriyle çok tanınmıştır. Akif’in en yakın dostlarındandır. “Akifname” adlı bir eser de yazmıştır. İşte o eserin 225’inci sahifesinden bir anı: “Akif’in bir vak’asını hatırlarım: İlk milli kaynaşma ve savaşlarda üstad Balıkesir’e gelmişti. Onun samimi arkadaşlarından biri Gönen’e teşkilat kurmaya gitmişti. Dönüşünde o arkadaş dedi ki: (ÖÖ)’ler Türklere cefa ediyorlar. Milli teşkilatı boğmaya çalışıyorlar. Akif’in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur: Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücadele ediniz! Akif’in beraberinde bulunan İstanbul’dan gelen bir kişi “Üstad, sizi Türkçü görüyorum” demek istedi. Akif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı: Ya ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!” (Akifname, 225, İstanbul 1966) (İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy, İsa Kocakaplan S.79)

03 Ocak 2011, Pazartesi 04:00

Mehmet Akif Arnavut mu?

Başbakanımız, Mehmet Akif’i anma gününde dedi ki: “İstiklal Marşı’nı bir Türk mü yazdı? Bir Kürt mü yazdı? Bir Arnavut yazdı. Akif ırkçılığı reddetti...” Mehmet Akif’in babasının Arnavutluklu, anasının Buharalı olduğu bilinir. Akif’in, ayrıca Osmanlı’dan ayrılan ve ayrılmak isteyen Müslüman milletlere yaptıklarının yanlış olduğunu anlatan bir şiirinde “Ben ki evet Arnavut’um. Başka bir şey diyemem işte perişan yurdum” dediği de doğrudur. Ama bunlara bakıp Akif’in “Türk değil, Arnavut” olduğunu söylemek düpedüz ırkçılıktır. Çünkü Akif kökeni Arnavut olsa bile Türk’tür.

[[HAFTAYA]]

İnsanların içinde yaşadıkları irfan iklimine ve mensubiyet duydukları millete göre nitelemek yerine, kökenlerine bakarak tanımlamaktır “ırkçılık” denilen düşünce biçimi... Nitekim İstiklal Marşı yazarını “İstiklal Marşı’mızı bizden olmayan birisi yazdı” diye dışlayan “ırkçılar” olmuş ve Akif buna üzülmüştür. Akif Başbakanımızın kendisi için “Türk değil, Arnavut” dediğini duysa ne kadar üzülürdü... Çünkü Akif Türk idi... Her milletin içinde atalarının soyu başka başka yerlerden gelenler vardır. Milleti oluşturan değerler o insanları “Tek Millet” haline getirirler. Milletleri kökenlerine göre ayrıştırmaya kalkarsanız, dünyada tam bir karmaşa doğar. İşte “ırkçılık” denilen görüşün tehlikesi de budur. Irkçılığa karşıyım deyip ırkçılık yapmak ne yaman bir çelişkidir. Türkiye’de “şu-şu etnik kümeler var” diye sayarken araya “Türkler var” diye eklemek sanıldığı gibi ülkeyi bütünleştirmez, bütünlüğe zarar verir. Çünkü uzun zamandan beri TÜRKLÜK bir “etnik kavram” olmaktan öte bir “çatı kavram” olmuştur. Bu yüzden de ülke ve devlet adı TÜRKİYE ve halkına da TÜRK denilmiştir. TÜRK’lüğü etnik kimliklerden birisi olarak kabul etmek, soyca ayrı olanların başka milliyetlere bağlılık duymaları tehlikesini doğuracaktır. Kendisini soyca da TÜRK sayanların öyle olmayanları TÜRK saymamalarının doğuracağı sonuçları ise herkesin iyi düşünmesi gerekir.

AKİF NE DEMİŞTİ?

Akif’in ırk sözünü millet anlamında kullandığını ve bugün bizim “ırkçılık” diyerek suçladığımız fikri ise “kavmiyetçilik” olarak dışladığını da hatırlatalım. Sonra da Akif’in “Ordunun Duası” adlı şiirine bir bakalım: TÜRK ERİYİZ, silsilemiz kahraman Müslüman’ız Hakk’a tapan Müslüman Putları Allah tanıyanlar, aman, Mescidimin boynuna çan asmasın. Yine hatırlatalım ki, Akif’in bu şiiri yazdığı tarih 4 Teşrinievvel 1328’dir. Miladi 1912...

Akif, İstiklal Marşı’nda dizeleri Arnavut ırkı için mi söylüyordu? Yoksa Türk olmuş Arnavut’ları da içine alan TÜRK MİLLETİ için mi dersiniz: O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak. O, benimdir; o benim milletimindir ancak, Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin İstiklal.

AKİF TÜRKTÜR,Türkiye’de yaşayan ve kendisini TÜRK hisseden milyonlarca kökeni başka yurttaşımız gibi...

02 Ocak 2011, Pazar 04:00

ABUK-SABUK BIYIK DAVASI

Avrupa Birliği beylerbeyimiz Egemen Bağış siyaset edebiyatımıza yeni ve çok önemli bir tartışma alanı bağışladı: Bıyık Meselesi... Anlaşılan, “AB Türkiye’ye bağlanmak için” Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağışlanmasından sonra bıyıkların kesilmesi şartını getirecek. Bu işi önceden sezen Bağış bey, AB’ye Egemen olabilmek için önceden uyarı sistemini kullanıyor. Buna da “Bıyık Kalkanı” projesi diyebilir miyiz ki?
Yunanistan AB’ye girdiği için yan gelip yattığı yıllardan sonra; iflas edince, adaları satışa çıkardığına göre herhalde Kıbrısı da birilerine satıp durumunu düzeltecek... Güney yetmediği için Kuzeyi de bu yüzden istiyor olabilir mi? Elbette sadece soruyorum...

[[HAFTAYA]]

Bilgi sahibi olunmadan görüş sahibi olunmamasıyla ilgili evrenlik kural gereğince biz de Bağış’a bazı bilgiler bağışlamak isteriz... Uzmanlık alanımızın dışına alıp sonra attığımız AB ile ilgili değil, asıl ve değişmez uzmanlığımız “bıyık” ile ilgili tabii ki?
Biz ötedenberi bıyıklı, kendisi de bıyıksız olduğuna göre, sanırım uzmanlığımıza; vereceğimiz tarihi ve coğrafi ve jeopolitik bilgilere itibar edecektir, kendileri...
Bağış’ın nitelendirdiği “abuk-sabuk” dediği bıyıkların hangi tür olduğunu kesin olarak bilemiyoruz... Bilindiği üzere, sarkık bıyık, pos bıyık, badem bıyık, var ile yok arası bıyık, burma bıyık, kaytan bıyık, pala bıyık ve başka türler toplumumuzda görülmüştür.

29 Aralık 2010, Çarşamba 04:00

Nasıl bir Türkiye

NTV’den aramışlar; uçaktaydım... “Nasıl Bir Türkiye” sorusunun karşılığını arayan bir tartışma programına katılmam isteniyordu. Güzel bir soru. Bu sorunun karşılığı verilmeli. Nasıl bir Türkiye istiyorum?.. Öncelikle, insanların eğitimli, sağlıklı, uyumlu ve mutlu olduğu bir Türkiye... Köklerinden ve kök değerlerinden kopmadan çağı yakalamış, insanlık ile bağdaşık bir Türkiye...

Zenginliğe ulaşmış; gelir ve servetler arasında adaletli dağılımın gerçekleştiği bir Türkiye...

[[HAFTAYA]]

İnsanların inançlarını inandıkları gibi yaşamalarının önüne engeller konulmayan bir Türkiye... Düşüncelerin özgürce açıklandığı, düşüncelerin açıklanmasından ötürü insanların tutuklanıp yargılanmadığı bir Türkiye... Gençlere fırsat eşitliğinin verildiği; girişim özgürlüğünün engelsizce gerçekleştiği bir Türkiye...

Şehirleşmesini tamamlamış ve şehirlerin şehircilik yasalarına göre düzenlendiği bir Türkiye... Demokratik hayatın temelinde demokratik kültürün olduğu bir Türkiye... Yurttaşın iradesinin olabildiğince yönetime yansıdığı bir Türkiye.. Yönetimde istikrar perdesi altında temsilde adaletin yok edilmediği bir Türkiye...

Genel başkanlık sistemi despotluğunun olmadığı, siyasi partilerin gerçek örgülere dönüştüğü bir Türkiye...

Ekonomik hayatının dış ile ilişkili ama dışa bağımlı olmadığı bir Türkiye... Savunma sanayinde yerli üretimi yüzde yüzlere yaklaştırmış bir Türkiye...

Yoksulluğun, işsizliğin, çevre kirlenmesinin en aza indirildiği bir Türkiye... Rüşvetin, kaçakçılığın, talancılığın, kazıkçılığın, kayırmacılığın yok edildiği bir Türkiye...

27 Aralık 2010, Pazartesi 04:00

Kürt sorunu mu Kürt meselesi mi?

Bakınız tartışmalara “Kürt meselesi” ya da “Kürt sorunu”nun izine rastlıyor musunuz?

Kürtlere Kürt oldukları için kapalı bir kapı var mı?

En üst derece hakimler arasında Kürtler çok. Bütün siyasi partilerimizin en üst düzey yöneticilerine, geçmişteki ve bugünkü bakanlarımız arasında Kürtler çok. Milletvekillerimiz arasında da... Askeri okullara öğrenci alınırken “Kürt mü değil mi?” diye bakıldığını hiç duydunuz mu? Duymadınız. En üst düzey zenginlerimiz arasında Kürt kökenlilerimizin sayısına bir bakınız...

[[HAFTAYA]]

Türk Cumhuriyetleri’nde “Türk oldukları için” iş alan ve itibar görenlerimizin de bir çoğu Kürt kökenli değil mi? Şirketlerimizde, basın yayın çalışanları arasında “Kürttür” diye dışlanan var mı? Peki! “Kürt sorunu” deyip duranlardan herhangi birinin bu işlerin böyle olmadığına dair görüş bildirdiklerini gördünüz mü? Görmediniz. Göremezsiniz de... Mesele gün gibi ortada. Ortada bir sorun olduğu belli de bunun adı “Kürt sorunu” değil.

MESELENİN DOĞRUSU ‘KÜRTÇE SORUNU’DUR VESSELAM...

“Ana dil, ana dil öğretimi, ana dilde eğitim” söylemlerinden belirtilen sorunun adı “Kürt sorunu” değil, “Kürtçe sorunu”dur. Kürtçe adı altında toplanan lehçeler topluluğun adına, Kürtçe deniliyor. Kürtçenin herhangi bir lehçesinden birkaç cümle bile konuşamayan ama Kürtçülüğü de kimselere bırakmayan kimi yurttaşlarımıza ne dersiniz? Kusurları yüzlerine vurulduğunda “Kabahat bizde mi? TC’de” diyorlar. Bak, bak, bak... Kendilerini nasıl da ucuz savunuyorlar. İnsanlara dillerini devlet mi öğretirmiş? Bu kadar önemliyse ve ana diliniz gerçekten Kürtçeyse niye biraz zahmete girip ana-babanızın dilini öğrenmediniz? İngilizceyi size devlet mi öğretti? Okulda mı öğrendiniz yoksa? Okulda kim yabancı dil öğrenmiş ki?