Pazar Postası Yarıştan sonra dünya zenginleri Anadol istedi
Paylaş
Yarıştan sonra dünya zenginleri Anadol istedi

Dünyadan 36 çiftin yarıştığı Pekin-Paris Rallisi'nde Erdal Tokcan ve Ahmet Ongun ikinci olarak kupayı aldı. Müthiş ikili bizimle 37 gün boyunca yaşadıklarını, anılarını ve heyacanını paylaştı

Otomobil merakınız nereden geliyor?

7 yaşındayken tahtadan otomobiller yapardım. Arabaları keserdim, babam tornacıda tekerleklerini yaptırırdı. Otomobil merakı yüzünden makine mühendisliği okudum. Sonra Anadol’un üretildiği Otosan fabrikasında mühendis olarak çalışmaya başladım. Yönetici konumuna geçince mühendislik tarafı zayıflamaya başladı, ardından ayrıldım.

İlk otomobiliniz neydi?

71 model bir Murat 124 almıştım, hem master yapıyor hem de çalışıyordum.

Ralli merakı ne zaman başladı?

1995’ten itibaren klasik rallilerde yarışıyorum. Türkiye’de, Yunanistan’da ve Almanya’da yarıştım. Klasik Otomobiller Kulübü’ne başkanlık yaptım. Şu anda Motor Sporları Federasyonu yönetim kurulundayım.

Hep klasik otomobillerle mi yarıştınız?

Evet, yeni arabaları sevmiyorum. Klasik otomobili kullanırsınız, moderni sürersiniz.

Ralliler ne sıklıkta yapılıyor, senede kaç kere yarışıyorsunuz?

Türkiye’de senede 3-4 yarış oluyor. 2 ya da 3 defa Yunanistan’a gidiyorum. 150’ye yakın kupam var. Atina’da 3 kere İstiklal Marşı çaldırdım!

Yarışlara nasıl hazırlanıyorsunuz?

Bu ralliler genelde 3 gün sürüyor ama arabanın hazırlığı hiç bitmez. Her cumartesi-pazar oto sanayideyizdir.

Bu rallide neden Anadol’u seçtiniz?

Organizasyon dünyada bulunması zor, ilginç arabalar istiyor. Anadol’u önerdik, anında cevap geldi: Fantastik! Hemen kabul ettiler.

Arabayı nasıl buldunuz?

Ümraniye’de belediye otoparkında 4 yıldır yatan bir Anadol bulduk. Sahibini araştırdık, 3-4 yıl önce vefat etmiş, araba 3 kızına miras kalmış. Kızların ikisi Türkiye’de biri İngiltere’de yaşıyor, onları bulduk. İstedik, sattılar.

Kaça aldınız?

1500 liraya.

Sonra?

Şasiden başlayıp, tamamını yeniledik. Bu klasik bir yarış olduğu için uluslararası federasyondan sertifika gerekiyor. Konsept şuydu: Arabanın üzerindeki bütün teknolojinin arabanın üretildiği sene dünyada var olması lazım. Dolayısıyla tüm parçaları mekanik olarak bire bir orijinaliyle aynı ama daha farklı ve güçlü malzemeden yeniden elde üretildi. Bütün mekaniği İngiltere’de hazırlandı. İki yıl sürdü.

Size ne kadara mal oldu?

150 bin dolara. Ve tamamını Ahmet’le birlikte kendi cebimizden karşıladık.

Fiziksel bir hazırlıktan geçtiniz mi?

Tabii check-up yaptırdık. Safra kesemde taş çıktı. Doktor ‘Sorun yaratmıyor, kalsın’ dedi. Hemen ameliyat olup aldırdım. Kardiyo yaptık. Dizanteri, tifo, tifüs, kuduz, felç aşıları olduk.

Yarışan diğer gruplarda hangi model arabalar vardı?

Bentley, Aston Martin... Hepsi müthişti, 1,5 milyon euroluk araçlar vardı.

Yarışa Anadol’la katılacağınızı söylediğinizde insanların tepkisi ne oldu?

Anadol’u bilenler “Çin’den çıkamazsınız” diyorlardı. Dennis Osborne isimli, ralli arabası hazırlayan çok ünlü bir mühendis vardır. Projeyi duyunca ilgi gösterdi. Türkiye’ye davet ettik, geldi, yapabileceklerini yaptı. Aslında o bile bizi en zayıf halka olarak görüyordu. Arabayı Türkiye’de Serdar Bostancı ve ekibi hazırladı.

Bu arabayla ne kadar hız yapabildiniz?

Bu hem sürat hem de mukavemet yarışıydı. Normal rallide yarıştan bir gün önce bütün etapları dolaşırsınız. Kaç metre sonra viraj var falan her şeyi öğrenir ona göre yol alırsınız. Bizim yarış 37 gün sürecekti. Arabada arıza olursa kendiniz yapacaktınız. Bilmediğiniz yoldan gidiyorsunuz ve sürat yapmak zorundasınız. Bunun dördünün optimumunu yakalamak gerekiyor. Arabaya 130 kalem yedek parça yükledik, ağırlaştı. Gobi Çölü’nde kumdan korkup yavaş gitmeye çalıştık.

Ne kadar yavaş?

Düz etaplarda, çölde en fazla 125 basabiliyorduk. Yarışan diğer pahalı arabalar basıp geçiyordu. Ama virajlı etaplarda biz daha iyi netice alıyorduk.

Yani Anadol Aston Martin’i bile geçti!

Yarışanlardan 5 tane Anadol isteyen var. “Bize de Anadol yapıp gönderir misiniz?” diyorlar.

Yarışta sizi en çok ne zorladı?

Moğolistan. Yol yok bir kere. 10 gün çölde gittik. Kum bazen sert oluyor bir bakıyorsunuz karşınıza yumuşak kum çıkıyor. Bir de değişen hava koşulları bizi çok etkiledi. Gündüz 40 akşam eksi 15 derece. En çok bunda zorlandık çünkü geceleri çadırda kalıyorduk. Bize eksi 5 derecelik uyku tulumunun yeterli olduğu söylenmişti oysa! 6 gün ayakkabı dahil hiçbir şeyi çıkarmadan uyku tulumun içine girdim, hiç yıkanmadım, öylece uyudum. Titriyorduk. Çadırın içinde nefes nem yapıyor. O nem çadırın iç cidarına yapışıyor, donuyor, jel tabakaları buz olarak tekrar ağzınıza, suratınıza düşmeye başlıyor!

Hiç kaza yaptınız mı?

Hava şartları değişince herkes kendine göre zorluk yaşıyor. Erzurum’dan sabah yola çıktık, sileceğimiz bozuldu, acayip yağmur yağıyor, toprak kayıyor. Sileceğe dışarıdan ip bağladık, Ahmet kullanıyor, ben iple sileceği çalıştırıyorum. Yarım günü öyle geçirdik. Öğleden sonra ben direksiyona geçtim. İkinci etapta sileceğin motoru yandı. Silecekler kitlendi. İki etap ve 250 kilometrenin son bir saati karanlıkta, yağmurda sileceksiz araba kullandım.

Günde kaç saat araba kullanıyordunuz?

10-12 saat. Çölde yol olmadığı için size koordinatlar veriyorlar. Siz de kendinize bir yol çiziyorsunuz. Sabah A noktasından start aldınız 12.08’de B noktasında olmanız lazım. 12.08’den geç gelirseniz geç gelen kısım ceza puanı olarak hanenize yazılıyor. Cezası en az olan birinci oluyor.

Kaçta kalkıyordunuz?

05.30-06.00 arası kalkıyorduk. 07.15’e kadar yarışa başlıyorduk. Günde 12 saat dönüşümlü olarak kullanıyorduk.

Ne zaman yemek yiyordunuz?

Sabah iyi bir kahvaltı yapıyorduk, yanımıza da elma alıyorduk, tekrar akşam kampa varana kadar başka bir şey yemiyorduk.

Hijyen koşulları nasıldı?

Yarışta bir duşun ne kadar büyük bir nimet olduğunu anladık. Kamp noktasına geldiğiniz

Toplam kaç çift yarıştınız?

26 milleten 36 çift vardı. Hepsi de inanılmaz üst düzeydi, dolar milyarderleri vardı, adam bir tane uçağım var demiyor, kısa piste inen, uzun piste inen şeklinde ayırıyor. Amerikalı bir gay vardı, 10’uncu gün adamın Yale Üniversitesi’nde çok tanınmış bir profesör olduğunu öğrendik.

Ralli erkeksi bir spor ama kadınlar da var mıydı?

İngiliz bir ekip vardı, biri 47, biri 46 yaşında. Birinin 4, diğerinin 3 çocuğu var, çiftçiler. Hayatlarında değişiklik yapmak istemişler. Hiçbir otomobil bilgileri yokmuş. Bu yarışa başvuru yapmışlar, arabayı almışlar, hazırlamışlar. Kullanma tekniklerini geliştirmek için bir ralli okuluna gitmişler. Paris’e kadar geldiler. Şapka çıkarılacak bir hikaye. Balayı için gelen vardı, yine İngiliz bir çift. Herhalde bunlar mazoşist dedik. 3 sene önce rallide tanışmışlar, şimdi balayına gelmişler. Onlar da Anadol istedi.

Galibiyetinizden sonra nasıl tepkiler oldu?

Kimse ikinci olacağımızı tahmin etmiyordu tabii. En sağlam kalan araba bizimki oldu. Hatta bize “Sizde bundan birkaç tane var, değiştiriyorsunuz herhalde” diye espri yapıyorlardı. Bir de ilginç bir olay var ki Türkiye sınırına girdiğimiz anda 250 kişi birden “Oh medeniyete geldik” dedi. Herkes tekrar Türkiye’ye geleceğini söyledi.

Gelen oldu mu?

İspanyollar geldi, benden de bir balık restoranı adresi istediler. Poseidon’u önerdim. Gittiler sonra aradılar, “Ya sen ne kadar ünlüsün! Adını verince bizi bir ağırladılar bir ağırladılar!” dediler. Halbuki adamlar beni nereden tanısın, kapıya Rolls Royce’la gitmişler, tabii iyi davranırlar!

Peki Anadol ne olacak?

Anadol tam yerini buldu. Claude Nahum aldı. Claude’un babası Bernard Nahum Vehbi Koç’un ortağı. Koç Ailesi’ni otomotive sokan kişidir. Anadol da onun yarattığı bir marka. Yani Anadol yerini buldu. İstediler ve “Arabayı sakın tamir ettirmeyin” dediler.

Enteresan pek çok olay olmuştur mutlaka?

Olmaz mı, Moğolistan’da, Ulan Batur’da, bir gece kaldık. Ertesi sabah start noktasını parlamento meydanından vermişler. Sahneler kurulmuş, yerel sanatçılar şarkı söylüyor, dans gösterileri yapılıyor. Başlama zamanımız geldi, ana yola çıkacağım, trafiğin akmasını bekliyorum, arabayı durdurdum,arabanın arkası birden çat diye göçtü. Arka tekerlek kanalizasyon kapağının üzerinde kalmış, kapak kırılmış, tekerlek deliğe düşmüş. Onarıp yola çıktık.

Ucuz atlatmışsınız...

Daha bitmedi, 100-200 metre gittik, yolda sağa bir dönüş gösteriyordu. Gittik, dönüş yok. U dönüşü yapacağız, yol dardı manevra yapacakken siren sesi duyduk. Başbakan konvoyunun yolunu kesmişiz!

Ne oldu sonra?

Hemen kenara çektik, geçtiler. 100 metre ileride trafik polisi durdurdu. Ehliyeti istedi verdim gitti, 10 dakika yok. Sonra pasaportu istedi, onu da verdim, bir yandan yarıştığımızı anlatmaya çalışıyorum. Çıldırmak üzereyiz. Çantadan bir kitapçık çıkardı, “Tercüman çağırın” dedi, gitti. 10 dakika sonra tekrar geldi, 5 binlik bir trafik cezası kesti. 10 binlik banknot vardı, ortalama 10-12 dolar ediyor, verdim. Parayı aldı gitti, sonra gelip ehliyeti, pasaportu verdi, trafiği kesti, bize U dönüşü yaptırdı da kurtulduk.

Hayati tehlike atlattınız mı?

Yunanistan’da Halkidiki’de bir virajda araba kaydı, asfalttan çıktık, uçuruma 30-40 santim kala durdum. Sonra dağ inişi sırasında yine kaydık, ağaca vurduk, radyatör delik deşik oldu.

Nasıl onardınız?

Hemen oğlumu aradım. “Yedek radyatörü kap, öğleden sonra Roma uçağına atla, araba kirala, gece arabayla Ancona’ya gel” dedim. Ancona’da gemiden çıktık, Kerem elinde radyatörle bizi bekliyordu. O kadar acelemiz vardı ki; oğlumla tokalaşıp parçayı alıp dönüp gitmişim! Sonra fark ettim de, arayıp “Kusura bakma” dedim. Ama tabii özel jetiyle parça getirtenler de vardı!

Direksiyona geçince nasıl biri oluyorsunuz?

Dişlerim uzuyor! Araba kullanmayı çok seviyorum. Bir keresinde iki çocukla birlikte İstanbul’dan Londra’ya gittik. Çocuklar mola verdiğimde yorgunluktan yürüyemiyordu. Zagrep’ten İstanbul’a 22 saatte durmadan geldim.

Bundan sonra hangi yarışa katılmayı düşünüyorsunuz?

Alaska’dan Patagonya’ya yarışa katılacağım. 2014’te olacak sanıyorum, herhalde 2 ay sürer. Sırada 2 aylık Alaska Patagonya rallisi var! Yarışçılar arasında dolar milyarderleri bulunuyordu zaman bir yemekhane çadırı kurulmuş oluyor. Kendi çadırınızı kendiniz kuruyorsunuz. Seyyar tuvaletler ve duşlar kuruyorlar. Seyyar tuvalet denilen şey toprağa delik açılmış, üzerine klozet konulmuş, brandayla kapatılmış. Ben çok titizimdir bir de. Sabah yarışa başlayınca çölde tüm gücümüzle gidiyorduk ki bütün arabaları geçip tuvalete ilk biz girelim! 9 gün boyunca bir kere duş alabildim.

Yarışlarda çok ciddi kalori de harcıyorsunuz, buna uygun bir beslenme programı uyguluyor muydunuz?

7 kilo verdim. Öyle özel bir beslenme programımız yoktu, akşamları karbonhidrat yemeye özen gösterdik. Genel olarak makarna yiyorduk. Bir de herkesin bağırsakları bozuldu. Değişik yemekler, değişik ortamlar...

Bu yarışla kafamdaki sınırlar yıkıldı

Ne zamandır otomobillerle ilgileniyorsunuz?

2-3 yaşındayken etraftaki arabaların markalarını söylermişim! Sanırım otomobil merakı genlerimde var. İçimdeki çocuğun büyük bir kısmı hep arabayla ilgilendi. ¦ Neden otomotivle ilgili bir alanda okumadınız? Çok istedim ama babam hoş karşılamadı. Elektronik mühendisliği okudum. 1990 yılında İngiltere’de yaşarken Türkiye’de Klasik Otomobil Kulübü’nü kurdum. 2004 yılında da Porsche’nin İstanbul kulübünü kurdum.

Ya yarış?

Klasik otomobillerle spor amaçlı epey tur yaptım. 2008- 2009 historic hız yarışlarında Türkiye şampiyonluğum var.

Pekin-Paris rallisine nasıl katıldınız?

Bu ralli 1997 yılında Türkiye’den bir kere geçti. O zaman çok ilgimi çekmişti. Yarışmacılarla konuşmuştum. Değişik ülkeler görüyor, farklı insanlar tanıyorsunuz.

Gobi’deki çöl koşulları sizi epey zorlamış...

Yol yok, diğer arabaların izlerinden gidiyorsunuz. Çok toz vardı, alerji oldum. Gözlerim tozdan kan çanağı gibi oldu.

Yarıştan sonra hayatınızda neler değişti?

Kafa yapım değişti. İnsanlar kendilerine şunları yapabilirim, şunları yapamam diye sınırlar koyuyor. Ben her gün duş almadan dışarı çıkamazdım mesela. Gobi Çölü’nde 6 gün aynı kıyafetlerle yatıp kalktım. Hayattaki kalıpları kırmamız lazım.

Döndükten sonra ilk ne yaptınız?

İnsan 37 gün peş peşe bu hayatı yaşamaya alışıyor. Normal hayat biraz enteresan gelmeye başlıyor tabii. Yorgunluğumuz daha yeni yeni çıkmaya başlıyor. Asıl yorgunluk birkaç hafta sonra çıkıyormuş, ben direkt egzersizlere başladım.

Kaç yaşındasınız?

58 yaşındayım.

Nasıl tepkiler aldınız?

Pekin’den Paris’e kadar Anadol’la gideceğimize zaten kimse inanmadı. “Bu olamayacak bir hadise” şeklinde yorumlandı. Bizim amacımız arabayı kırmadan, bozmadan Paris’e ulaşabilmekti, tabii bunu mümkün olduğu kadar iyi bir dereceyle yapmak istiyorduk. Sonucu sevinçle karşıladık. İkinci olmayı hakikaten beklemiyorduk. Çok büyük mutluluk duyduk.

Bu yarışla kafamdaki sınırlar yıkıldı!

Enteresan pek çok olay olmuştur mutlaka?

Olmaz mı, Moğolistan’da, Ulan Batur’da, bir gece kaldık. Ertesi sabah start noktasını parlamento meydanından vermişler. Sahneler kurulmuş, yerel sanatçılar şarkı söylüyor, dans gösterileri yapılıyor. Başlama zamanımız geldi, ana yola çıkacağım, trafiğin akmasını bekliyorum, arabayı durdurdum, arabanın arkası birden çat diye göçtü. Arka tekerlek kanalizasyon kapağının üzerinde kalmış, kapak kırılmış, tekerlek deliğe düşmüş. Onarıp yola çıktık.

Ucuz atlatmışsınız...

Daha bitmedi, 100-200 metre gittik, yolda sağa bir dönüş gösteriyordu. Gittik, dönüş yok. U dönüşü yapacağız, yol dardı manevra yapacakken siren sesi duyduk. Başbakan konvoyunun yolunu kesmişiz!

Ne oldu sonra?

Hemen kenara çektik, geçtiler. 100 metre ileride trafik polisi durdurdu. Ehliyeti istedi verdim gitti, 10 dakika yok. Sonra pasaportu istedi, onu da verdim, bir yandan yarıştığımızı anlatmaya çalışıyorum. Çıldırmak üzereyiz. Çantadan bir kitapçık çıkardı, “Tercüman çağırın” dedi, gitti. 10 dakika sonra tekrar geldi, 5 binlik bir trafik cezası kesti. 10 binlik banknot vardı, ortalama 10-12 dolar ediyor, verdim. Parayı aldı gitti, sonra gelip ehliyeti, pasaportu verdi, trafiği kesti, bize U dönüşü yaptırdı da kurtulduk.

Hayati tehlike atlattınız mı?

Yunanistan’da Halkidiki’de bir virajda araba kaydı, asfalttan çıktık, uçuruma 30-40 santim kala durdum. Sonra dağ inişi sırasında yine kaydık, ağaca vurduk, radyatör delik deşik oldu.

Nasıl onardınız?

Hemen oğlumu aradım. “Yedek radyatörü kap, öğleden sonra Roma uçağına atla, araba kirala, gece arabayla Ancona’ya gel” dedim. Ancona’da gemiden çıktık, Kerem elinde radyatörle bizi bekliyordu. O kadar acelemiz vardı ki; oğlumla tokalaşıp parçayı alıp dönüp gitmişim! Sonra fark ettim de, arayıp “Kusura bakma” dedim. Ama tabii özel jetiyle parça getirtenler de vardı!

Direksiyona geçince nasıl biri oluyorsunuz?

Dişlerim uzuyor! Araba kullanmayı çok seviyorum. Bir keresinde iki çocukla birlikte İstanbul’dan Londra’ya gittik. Çocuklar mola verdiğimde yorgunluktan yürüyemiyordu. Zagrep’ten İstanbul’a 22 saatte durmadan geldim.

Bundan sonra hangi yarışa katılmayı düşünüyorsunuz?

Alaska’dan Patagonya’ya yarışa katılacağım. 2014’te olacak sanıyorum, herhalde 2 ay sürer.

En ilginç anınız ne oldu?

Moğolistan’daki son gecemiz. Rus sınırına yakın bir yerde kamp kuracağız. İkimiz de üşüttük. Öksürüyoruz, kamp yerine geldik, hava kararmamış ama dere donmuş. Burada yatarsak öleceğiz, en iyi ihtimalle zatürre olacağız. Haritadan baktık, yakınlarda bir yerde bir köy var. 20 kilometre gittik, küçücük bir köye vardık. Bir oğlan çocuğu gördük, arabaya geldi. Bizi köyün dışında bir kerpiç eve götürdü. “Mama mama” diye bağırdı. Annesi çıktı. Bunlar Kazak bir aileymiş. Baba, gelin, torunlar derken 7-8 kişi oldular. Bizi eve aldılar. 3 oda ama kapı yok elektrik, su yok. Ortada bir kuzine, bahçede 40-50 keçi var. Sadece keçi besleyip patates ekiyorlarmış. Yemek olarak da 5 günde bir keçi kesip haşlanmış patatesle onu yiyorlarmış. Burada yatacağız ama kimse nerede olduğumuzu bilmiyor. Bizi kesseler kimsenin haberi olmaz. Anne ortaya siniyi koydu, başına çömeldik. Keçi eti ve patates yiyeceğiz. Birden avuçlarını açtılar bekliyorlar. Ne olduğunu anlayamadık. Meğer misafiriz diye bizden dua bekliyorlarmış. Biz de Fatiha okuduk, çok memnun oldular. Gece orada kaldık, sabah ayrıldık. Hayli yaşlı insanlardı görünüşte, ama sonradan öğrendik ki adam 55 yaşındaymış. Bize yaşımızı sordular. Ahmet 45 ve 42 diye cevap verdi, inandılar!

Aslında kaç yaşındasınız?

Akıl yaşımı soruyorsanız ergenlik, biyolojik yaş testlerinde ise 40- 42 civarında çıkıyor. Ama bütün akranlarım emekli oldular, yazlıklarında gül yetiştiriyorlar; 61 yaşındayım.

Toplam kaç çift yarıştınız?

26 milleten 36 çift vardı. Hepsi de inanılmaz üst düzeydi, dolar milyarderleri vardı, adam bir tane uçağım var demiyor, kısa piste inen, uzun piste inen şeklinde ayırıyor. Amerikalı bir gay vardı, 10’uncu gün adamın Yale Üniversitesi’nde çok tanınmış bir profesör olduğunu öğrendik.

Ralli erkeksi bir spor ama kadınlar da var mıydı?

İngiliz bir ekip vardı, biri 47, biri 46 yaşında. Birinin 4, diğerinin 3 çocuğu var, çiftçiler. Hayatlarında değişiklik yapmak istemişler. Hiçbir otomobil bilgileri yokmuş. Bu yarışa başvuru yapmışlar, arabayı almışlar, hazırlamışlar. Kullanma tekniklerini geliştirmek için bir ralli okuluna gitmişler. Paris’e kadar geldiler. Şapka çıkarılacak bir hikaye. Balayı için gelen vardı, yine İngiliz bir çift. Herhalde bunlar mazoşist dedik. 3 sene önce rallide tanışmışlar, şimdi balayına gelmişler. Onlar da Anadol istedi.

Galibiyetinizden sonra nasıl tepkiler oldu?

Kimse ikinci olacağımızı tahmin etmiyordu tabii. En sağlam kalan araba bizimki oldu. Hatta bize “Sizde bundan birkaç tane var, değiştiriyorsunuz herhalde” diye espri yapıyorlardı. Bir de ilginç bir olay var ki Türkiye sınırına girdiğimiz anda 250 kişi birden “Oh medeniyete geldik” dedi. Herkes tekrar Türkiye’ye geleceğini söyledi.

Gelen oldu mu?

İspanyollar geldi, benden de bir balık restoranı adresi istediler. Poseidon’u önerdim. Gittiler sonra aradılar, “Ya sen ne kadar ünlüsün! Adını verince bizi bir ağırladılar bir ağırladılar!” dediler. Halbuki adamlar beni nereden tanısın, kapıya Rolls Royce’la gitmişler, tabii iyi davranırlar!

Peki Anadol ne olacak?

Anadol tam yerini buldu. Claude Nahum aldı. Claude’un babası Bernard Nahum Vehbi Koç’un ortağı. Koç Ailesi’ni otomotive sokan kişidir. Anadol da onun yarattığı bir marka. Yani Anadol yerini buldu. İstediler ve “Arabayı sakın tamir ettirmeyin” dediler.

7

Haberin Devamı