Elif Yılmaz TÜRKİYE'NİN GÜNDEMLE İMTİHANI
HABERİ PAYLAŞ

TÜRKİYE'NİN GÜNDEMLE İMTİHANI

Reşat, Soma’da yetim kalan yüzlerce çocuktan biri. Daha 13’ünde babası İbrahim’i iş cinayetine kurban verdi. İbrahim, 1000 TL’ye oğlu Reşat’ın geleceği için yeraltında kürek sallarken, çalıştığı Soma Holding’in ifadesiyle ‘Görülmemiş, duyulmamış, dünyada eşi benzeri olmayan bir kaza’ sonucu öldü. Evet haklılar. Çünkü bu kaza dedikleri gibi; ‘eşsiz-benzersiz’. Bakmayın Başbakan’ın zaman makinesine girip gittiği 1862’den verdiği örneklere. Sürekli ‘büyük’ olmakla övünmesine de. Literatürde ‘Büyük’ diye tanımlanan ülkelerde 50 yıldır faciayı bırakın kaza bile olmuyor. Reşat gibi yüzlerce çocuk, vicdanı hırsı ile cüzdanı arasında yok olan zihniyet yüzünden babasız kaldı. Nasıl mı?:

Haberin Devamı

‘CAN’IMSIN SOMA

Mesela madenler için ''yaşam odaları'' diye bi şey var. Herhangi bi kaza sırasında sığınıp günlerce hayatta kalmalarını sağlıyor bu odalar. Binlerce işçinin çalıştığı ve Bakan Taner Yıldız’ın geçen yıl iş güvenliği açısından övdüğü bu madende yaşam odası yok. Oysa bu odalar şu an yüzlerce çocuğu babasına kavuşturabilirdi. Şili’de bu sayede 33 madenci yerin altından 69 gün sonra sağ çıkarılmıştı. Peki niye bu odalar o madende yok biliyor musunuz? Patronu mu gariban? Yooo maşallah hali vakti hayli yerinde.

HAYATLAR SIFIRLANDI Bu odaların birim fiyatları 200-500 bin dolar arasındaymış. Özelleştirildikten sonra şirketin patronu “Eskiden kömürün tonunu 140 dolara çıkarıyorlardı, biz 24 dolara çıkarıyoruz” diye maliyeti düşürmekle övünen röportajlar vermiş. Bu ülkede maliyetin önce işçi canından düşüldüğünü bilmeyen yoktur. Asıl, bilmeyen, bilmek istemeyeni ‘kaderiyle’ başbaşa bırakalım zaten. Salı günü Başbakan Erdoğan grup toplantısında şunları anlatıyordu bize: “Yaptığımız yatırımlar Türkiye’yi çok büyüttü. Büyük bir ülkeyiz biz. Halkımız da büyük düşünüp AK Partiyi seçti.” Bir madenci kenti olan Soma’da da AK Parti’nin aldığı oy oranı çok yüksek. Ancak ne acıdır ki madencinin canı için çok kıymetli bu odaların yapılması ‘Büyük Türkiye’de’ zorunlu tutulmadı! Ki şirketin patronu çıktığı basın toplantısında kendini; ‘kanunen yaşam odası yapılması zorunlu değil’ diye savundu. Yani işçiler kanuna uygun ölmüştü. Oysa ki, Dünya madenciliğinde bu odalar sadece Pakistan ve Afganistan gibi ‘küçük- yani geri kalmış’ ülkelerde zorunlu değil! Peki acaba niye? İşçi için olmadığı tüm acımasızlığı ile ortada. O halde? Çünkü; sıfırlanmayacak kadar para kazanma hırsı mutlaka başkalarının hayatlarını sıfırlar.

Haberin Devamı

ACI VE ŞAŞKINLIK Ve Başbakan’ın Salı günü ‘Büyük Türkiye’ güzellemesi yapmasının üzerinden daha 5-6 saat geçmişti ki bir anda tarihi faciamızın içinde bulduk kendimizi. Biz ağlıyorduk, Soma kan ağlıyordu. Mikrofonlar, kameralar uzatılıyordu ölüme. Biri ‘Babam’, diğeri ‘Oğlum’, öbürü ‘Kocam’ diye feryat ediyordu. Feryatlar ayrı ağızlardan yükseliyordu ama sanki tek ses çıkıyordu. Hepsi ayrı ama bir yandan da sanki hepsi aynı olan yüzlerce insan yüzü vardı. Acı ne kadar benzeştiriyordu insanı diğerine. Yandaşı, muhalifi, beyaz yakalısı, esnafı, memuru herkes bi parça da şaşkındı. Çünkü, hiçbirinin ‘gerçekliği’ içinde bu kadar gerçek bir şey yoktu. Soma’da; unutulan her ne varsa şok etkisindeki acısıyla üzerimize çökmüştü. Kaybedecek en değerli şeyinin bi para etmediğini herkesten daha iyi bilen işçi kendisine ilk defa uzatılan mikrofondan Türkiye’ye tane tane anlatıyordu: Köle gibi çalıştırılıyoruz. Günlük yevmiyemiz 40 TL. Sendika patronla işbirliği yapıyor. Can güvenliğimiz yok. Devletin denetim dediği şey balık sofrasında ağırlanmak. Biz, ölümle kol kola yaşıyoruz. Her gün evimizden helalleşerek çıkıyoruz.”

Haberin Devamı

ÜLKENİN FITRATI Kederin içindeki her cümleyle şok içinde ‘Türkiye’yi yeniden keşfediyorduk. Aynı dakikalarda da madenden sıra sıra cesetler çıkarılıyor, bir sürü ocak sönüyor ve Türkiye bu şiddetli acının ruhuna binen ağırlığıyla çöktükçe çöküyordu. Ertesi gün ülkenin Başbakanı, yüzlerce ölünün arkasından “Literatürde iş kazası denilen bir şey var” diye konuşuyordu. Bir kişinin canına değer verilmeyen bir ülkede, yüzlerce insanın ölümünün ‘iş kazası’ diye tanımlanması o memleketin fıtratında vardır. Böyle ülkelerin tanımı da literatürde çok açıktır!

MİLLİ İRADEYE GAZ Her geçen dakikada kara deliğimiz giderek büyüyordu. Mateme boğulmuş bir kente Başbakan bu konuşmayı yaptıktan sonra kendisine tepki gösteren halka öfkeleniyordu. Oysa belki de tamamı kendisine oy veren, gurur duyduğu milli iradeydi. Koruma ordusuyla sığındığı markette gariban bir işçiyi tartaklıyor, CV’si parlak beyaz yakalı genç müşaviri Yusuf Yerkel ise iki özel timin yerde etkisiz hale getirdiği bir vatandaşı acımasızca tekmeliyordu. Kameralar bu tarihi anı saniye saniye kaydederken, bizler vicdanın kanının donduğu anlara tanıklık ediyor, gördüklerimiz karşısında delirmemek için deliliğe vuruyorduk. Gezi olaylarında ‘Bizi dünyaya rezil ettiniz’ diye azarlayanların görüntülerini tüm dünya ajansları sıra sıra yayınlıyordu. Hükümet facianın başından itibaren ‘Aşırı uçlara prim vermeyin’ diyerek en ufacık tepkinin malum adresi ‘vatan hainliğini’ gösteriyordu. Bir işçi kendisini sakinleştirmeye çalışan bakana “Orda bağırmayın burda bağırmayın. İki canımı kaybettim peki nerde bağıracağım?” diye sorarken, Başbakan’ın 1 Mayıs’ta emekçilere gösterdiği adres geliyordu aklıma içim acıyarak: “Yenikapı” Ki ben bu yazıyı teslim ettiğim saatlerde Soma’da acısı isyana dönüşen halka, hükümet ‘Ölebilirsin ama bana kafa tutamazsın’ diye gaz sıkıyordu.

EVET BÜYÜĞÜZ Yarın 13 yaşındaki yetim Reşat’a anlatın olur mu; “Biz büyük bir ülkeyiz oğlum. 3. Köprünün temelini atan, denizin altından tren geçiren. Tüm dünyanın gözü bizde. Artık eskisi gibi uysal koyun da değiliz, dünya lideriyiz.” diye... Ama Allah günah yazmasın şunları da anlatın “Evet büyüğüz. Türkiye tarihinin en büyük faciası bizim dönemimizde yaşandı. Büyük devletimiz tarafından denetlenen büyük bir şirketin büyük patronunun maden ocağında baban, önlemler alınmadığı için büyük bir faciada can verdi. Zaten biz maden kazalarında dünya lideriyiz oğlum. Vatandaşı da büyük tokatladık!”

‘Öyle ölüler vardır ki, ben onların öldüklerini düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım.’

Sıradaki haber yükleniyor...
holder