Elif Yılmaz Tatile Musul'a mı gitsem?
HABERİ PAYLAŞ

Tatile Musul'a mı gitsem?

Ortadoğu’da Türkiye’den habersiz yaprak kımıldamadığı günlerden yine birinde, kestikleri insan kafasıyla futbol oynayan şeriatçı örgüt IŞİD, yanı başımızda hilafet ilan edip dünyadaki tüm Müslümanları biat etmeye çağırdı. Hükümetimiz de bu dönemde, 10 yıldır dillerinden düşürmedikleri ‘komşularla sıfır sorun’ politikalarını nihayet ilk kez hayata geçirdi. Ve; insanlık tarihinin gördüğü en barbar örgütlerden biri olan IŞİD’i ‘terör listesine’ almaya bir türlü kıyamadı.

Nasıl kıysın ki, IŞİD’in yaraları hastanelerimizde sarılmadı mı? Üç gün önce bağrına bastığın adama, üç gün sonra nasıl ‘Terörist’ diyecen tabi. ‘Ben Ortadoğu’nun abisiyim’ diye dosta düşmana hava atarken, bu adamlar bi de Türk vatandaşlarını kaçırmasınlar mı? Dışişleri panik içinde hemen kolları sıvadı. IŞİD’i ‘sevimli’ hale getirme görevini hazır kıta bekleyen vatanperver medyaya verdi. Onlar da vakit kaybetmeden eşsiz gerçeklere imza attı.

Sayelerinde, Musul’da silahlarla basılan konsolosluğumuzdan IŞİD’in aldığı 49 kişinin aslında ‘rehine’ değil ‘misafir’ olduklarını öğrenip ülkece rahat bi nefes aldık. Demek ki; her coğrafyanın kendine has bi misafirlik anlayışı vardı. Boş yere panik yapmıştık. Anladığımıza göre; ‘Biz bunları ağırlayamadık’ diye dert edindikleri için personelimizi alıp götürmüşler.

9 Haziran’da kaçırılan bu kişilerden, yazının teslim edildiği bu cumaya kadar ses yoktu. Barbar dediğimiz adamlar bildiğin misafir canlısı çıktı. Devlete ait Anadolu Ajansı da geçenler de, ‘IŞİD’in ele geçirdiği Musul’un ne kadar huzur içinde’ olduğuna methiye düzen bir haber yaptı. Haberi okurken kendimden geçip, ‘Yıllık iznimi bu yıl Musul’da geçirip kafa dinleyeyim bari’ dedim.

Haberin Devamı

Neticede; tüm dünyanın ürktüğü örgüt, aslında ‘huzurun anahtarı’ymış! Hükümet, ‘Komşularla sıfır sorun’ diye başlarken, doğruyu söyleyin hanginiz bu kadarını hayal ediyordu. Stratejik derinliği yıllardır anlamayanlara selam olsun!

Endişede limit aşımı

Girdiği her seçimi kazanan Başbakan Erdoğan, her zafer konuşmasında “Ben bana oy verenin de vermeyenin de Başbakanıyım” der. Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklandığı gün de “Bize oy versin ya da vermesin herkesin cumhurbaşkanı olacağımdan kimsenin endişesi olmasın” dedi. Israrla ‘Tek adam olmadığı’ vurgusunu yapıyor. Bu cümleleri her duyduğumda endişem katlanıyor. Çünkü yıllar bana gösterdi ki; bu ülkede ne yoksa, ne olmuyorsa, ne olmayacaksa onlar tüm konuşma metinlerinin baş köşelerinde ağırlanır. Barış, kardeşlik, demokrasi, yaşam tarzına saygı vs... gibi. Ne zaman ‘Barış’ dense daha fazla kan akar, ne zaman ‘Saygı’ dense kendine benzemeyen daha fazla hakarete uğrar. 11 yıldır Başbakan’ın lugatında bu cümlelerin hâlâ tedavülde olması bile cumhurbaşkanlığı seçiminin bir dönüm noktası olduğunu kanıtlar. Bu yüzden endişe konusunda limit aşımı noktasındayım.

Haberin Devamı

Basının yeni görevi Ahlak zabıtalığı

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce vatanperver medyanın hedefindeydi. Gezi Parkı’ndaki ağaçlarla röportaj yaparak dünya basın tarihine geçen fantastik basından bahsediyorum. Neyse hikayeye gelelim: Muharrem İnce Bodrum’da tatildeymiş. Malum medya, bunu haber alınca gitmiş, uzaktan çekimle Muharrem İnce’yi bira içerken görüntülemiş. Sonra geçmiş klavyenin başına Türkçe meali ‘Ramazan ayında bira içen kafir vekil’ olan yazıyı döşenmiş.

Haberin Devamı

İnce sanki elinde bira şişesiyle milletin ortasında fink atıyormuş gibi, ‘Halkın değerlerine saygı duymamaktan’ dem vurulmuş. Adamı kendi halinde tatil yaparken uzaktan sinsice röntgenleyip, mahremiyetine girmek ahlakiymiş gibi bi de ahlak dersi vermişler.Kişinin inancı kendinedir, hesap vereceği yerde o inanca göre bellidir. Gazetecilik olayınızı geçtik zaten de, arkanıza güvenip had aşımı yapıp başka işlere soyunmayın. Ahlak zabıtalığı yapacağınıza bi parça ahlaklı davranın yeter!

Aydın derken kararırsa için...

‘Çalıyorlar ama çalışıyorlar’ diye topluma işlemiş hatta ne yazık ki ‘milli değer’ haline getirilmiş zihniyeti, ‘Yeni Türkiye’nin baş köşe aydınlarından Etyen Mahçupyan entellektüelleştirmiş. Mahçupyan ‘Çalmak, bu geleceğin devrimsel önemi yanında çok ufak bir mesele olarak kalıyor” diyerek, “Evet iktidarın bi takım yanlışları olabilir, ama bunlar tarihsel misyonlarının yanında bi şey ifade etmez”e getirmiş. ‘Toplumsal yozlaşmayı’ entellektüel seviyede teorize ederek eleştireceğine meşrulaştırmış. Aydını böyle olan yeni ülkeden ne aydınlığı bekler ki insan.

Yetiştirdiği birbirinden güzel evlatlarını tanıyınca anlıyorsun ki onlar şahane bir babayı ama Türkiye’de çok değerli bir aydını kaybetti.

Huzurla uyu işçi Rıfat Amca

Sıradaki haber yükleniyor...
holder