Mehmet Ali Birand Sonunda Köşk AKP'lilere fena patladı...
HABERİ PAYLAŞ

Sonunda Köşk AKP'lilere fena patladı...

Haberin Devamı

Bugün gündeme yeni bir bomba düştü. Bombayı çantasında taşıyıp getiren de, Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ahmet Sever. Öyle fazla konuşmayan, hele Cumhurbaşkanı’nın onayı olmadan, kendi kafasına göre politik oyunlara girmeyen, spekülatif demeçler vermeyen bir isim getirdi bombayı ve Ruşen Çakır’ın köşesinde fitili ateşledi.

Konu, Abdullah Gül’ün 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılıp katılmayacağı. Hatırlayacak olursanız, AK Parti grubu, Başbakan’ın önünü açmak için bir yasa çıkarmış ve Cumhurbaşkanlığı süresini 7 yıla bağlamış, ancak (tabii isim vermeden) Gül ve Demirel’in yeniden adaylıklarını koyamayacaklarını belirlemişti. Anayasa Mahkemesi ise bu yasayı Anayasaya aykırı bulup iptal etti.

[[HAFTAYA]]

Yani, şu anki duruma göre Gül, isterse adaylığını koyabilir. Herhalde böyle bir felaketi engelleyebilmek için olacak, uzunca bir süredir AK Parti’nin önde gelenleri (Canikli-Bozdağ-Çelik gibi) ardı ardına açıklamalar yapıyorlar ve Gül’e “adaylığını koymaması için” açık-saklı mesajlar veriyorlar. Bütün bu gelişmeler süresince, Gül hiç sesini çıkartmadı. Kurucusu olduğu partinin ileri gelenleri kendisiyle ilgili konuşuyor, bu açıklamalara Başbakan da hiç müdahale etmiyor, kimse “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye de sormuyordu.

Gül’ün bu duruma çok sinirlendiğini, çok kızdığını bilen biliyor, ancak etkileyici demeçlerin de ardı arkası kesilmiyordu. Sonunda Ahmet Sever, fitili ateşleyip bombayı patlatınca durum netleşti. Bu söyleşide Cumhurbaşkanı’nın tepkileri açıkça özetlendi. Gül’ün AK Parti’nin (dolayısıyla Başbakan’ın) 2007’de bile Köşk’e başkasını aday göstermesi de dahil, tüm bu gelişmelere ne kadar kırıldığı; bugüne kadar sabır gösterdiği ancak “artık yetti...” noktasına geldiğinin altı çiziliyor.

Gül-Erdoğan ilişkisi, “Şimdiye kadar görülmemiş, birbirini sırtından bıçaklamayan, tuzağa düşürmeyen, alışılmamış bir siyaset dışı yoldaşlık” diye nitelendirilirdi. Yine de bu gelişmeyi, “Gül ile Erdoğan’ın sonunda çatışma noktasına geldiği ve açık bir çatlamanın doğduğu” şeklinde okumamak gerekir. Tabii, şimdi Başbakan’ın çıkıp arkadaşlarına “Susun, Cumhurbaşkanı’nı rahatsız ediyorsunuz...” diyeceği varsayımından hareket ederek bu sonuca varıyorum. Başka türlüsü de düşünülemez. Hüseyin Çelik’in tweet’leri de bu tutumu doğruluyor. Sanmıyorum ancak, Başbakan partiden kaynaklanan demeçleri yine de serbest bırakır ve en yakın arkadaşının bu tepkisini görmezden gelirse, o zaman külahların gerçekten değişeceğini söyleyebiliriz.

Barzani’ye ‘nankör kedi’ muamelesi yapmayalım...

Suriye’deki gelişmeler medyamızdaki bir çarpıklığı yeniden ortaya çıkarıverdi. Kürt Kompleksi yine yaygınlaşır oldu. “Aman Kürt Devleti kurulacak... Aman bölüneceğiz” çığlıkları artıyor. Suriye’deki gelişmeler hakkında yeterli ve doğru bilgi gelmediğinden dolayı da, her kafadan başka bir ses çıkıyor. Yanlış yorumlar yapılıyor. Böyle bir ortamda da ister istemez, kamuoyunda çok yanlış olgular oluşuyor. Şimdi moda, Barzani’ye “Nankör Kedi” muamelesi yapmak. Zaten yıllardır Barzani konusunda bir karar veremiyoruz.

Hoşumuza giden sözler ettiğinde, PKK’yı eleştirdiği gün göklere çıkarıyor, omuzlarda taşıyor; ertesi gün “Vay, gördünüz mü adamın amacı Kürt Devleti kurmak” deyip yerden yere vuruyoruz. Kimine göre bir aşiret reisi, kimine göre basit bir peşmerge... Bu iniş çıkışın temelinde resmi yetkililerin açıklamaları ve medyanın bu açıklamaları ters anlaması yatıyor.

Ankara farklı bir gerekçeyle bir uyarı mesajı yolluyor, medya bunu farklı anlıyor. Biz resmilerin ne dediklerini bir yana bırakalım ve gerçeklere bakalım. Barzani ne bir Türk Düşmanı’dır, ne de katıksız bir Türk Dostu. Her şeyden önce kendi halkının çıkarını gözetir. Halkının çıkarı da, şimdilik Türkiye’den yana cephe almasını gerektiriyor.

Türkiye’yi, İran’dan daha güvenilir bir ülke olarak görüyor. Bunu da açıkça söylemiş olan bir liderdir. Dengelerin adamıdır. Nitekim şimdi de dengeleri gözetiyor. PKK’nın aşırı güçlenmesini ve bölgedeki etkinliğini arttırmasını istemiyor. Suriye’deki boşluktan rahatsız oluyor. Kürt gruplar arasındaki bölünmenin kontrolden çıkmasından kaygılanıyor.

Tüm politikalarını bu çerçeve içinde sınırlıyor. Yarın değişmez mi? Gayet tabii değişebilir. Türkiye değişir, sertleşirse, o da sertleşir. Ancak elindeki kozları gerçekçi değerlendirmesini bilen bir lider olduğundan dolayı, gereksiz adımlar atmaz. Bugün için, Türkiye’nin bölgede diyalog kurabileceği ve birlikte hareket edebileceği tek Kürt lider Barzani’dir.

Bunu da unutmamamız gerekir. Suriye’de kısa bir tur atan Amberin Zaman ile konuştum. O da aynı noktalara dikkat çekti. Suriye’deki durumun felaketini anlattı. Kürt fobimizin bize zarar verdiğini tekrarladı. Ülkeler arasındaki ilişkiler, hislerle değil karşılıklı çıkarlar ve gerçeklere göre düzenlenir. Ancak yanlış değerlendirmeler, hoyrat politikalar ve sert demeçler ilişkileri sadece zorlaştırır. Medya ne kadar gerçekçi davranır, ne kadar hoyratlıktan kaçınır ve Kürt fobisinden kurtulursa, hepimiz için çok daha iyi olur. Önümüzü daha iyi görebiliriz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder