Tuğçe Özcan Saklama artık o samanı
HABERİ PAYLAŞ

Saklama artık o samanı

Haberin Devamı

Bir türlü anlam veremediğim “iyiyi başkalarına saklamak” adeti var Türk kadınının üzerinde. Hepimiz kıyısından köşesinden mutlaka denk gelmişizdir. En güzel tabaklar, çiziği olmayan en ince porselenler her zaman misafir için saklanır ama ev halkı kenarından çatlamış, takımı bozulmuş rengi soluk tabaklarda yer yemeğini. Yumuşacık havlular misafirler gelince asılır da “biz eskitmeyelim” diye sertleşmiş, ipleri çıkmış havlulara ellerini siler aile. Evde yalnız kaldığında çamaşır suyu lekesi olmuş delik taytla gezen kişi, arkadaşları gelince ütülü eşofmanlarını, beyaz tişörtlerini çıkarır çekmeceden. Koltuklar normal zamanda hep örtülüdür ama birileri geliverirse, hemen kaldırılır örtüler.

İyi ama hayatta çevreyi sevmeye, değer vermeye kendimizden başlama gerçeği her geçen gün tabak gibi ortaya çıkarken, neden büyük bir inatla insanlık bu saçma geleneği sürdürmekte ısrar ediyor?

Günümüzde hiçbir şey kolay kazanılmadığı gerçeğinde “var olanı koruma, temiz kullanma” adına iyi niyetle başlayan bu davranışın, bir süre sonra çığırından çıkan bir hal aldığı görüşündeyim. Toplum olarak pijamayı; ya doğum ya da ameliyat gibi başkalarının da göreceği zamanlarda satın alıyor oluşumuz buna en güzel örnek. Kimse görmezken, kendimize iyi ve düzgün olanı harcamıyoruz. Peki ama sizce de bunun altında kişisel bir değersizlik yatmıyor mu?

OYSA HAYAT KISA

Çocukluğumdan beri bu “öğrenilmiş davranış” tuhafıma gider ve özellikle bu tutuma körü körüne bağlı olanları analiz ederim. Karakter ve kişilik yapılarına göre değişiklik gösterse de, “iyi olanı kendine harcamaya kıyamama” durumundan çok net 3 sonuç çıkıyor.

Kendiniz için kullanmaya kıyamadığınız şeyleri kullanamadan ömür “şak” diye hiç beklemediğiniz bir anda bitiyor.

Kullanmaya kıyamayıp sakladığınız her şey, durduğu yerde eskiyor / bozuluyor / modası geçiyor ve ya da bir şekilde ziyan oluyor.

Gözünüzden bile sakınıp pamuklara sardığınız o şey her ne ise başkalarının elinde mundar olup gidiyor.

EŞYAYA DEĞER VERME HASTALIĞI

Elbette tıp literatüründe bu bir hastalık olarak geçmiyor. Ama eşyalara gereğinden fazla değer vermek, bence bir yerde insana verdiğin değeri küçültüyor. Eşyaların hepsinin bir amacı var. Adıyla müsemma: “eşya”. Yani hayatımızı kolaylaştırmak için para verip satın aldığımız bir araç.

Bunun bir de kozmetiğe uyarlanmış versiyonu var ki; ona da kısaca istifçilik diyoruz. Büyük bir açlıkla satın alınan parfümler, kremler, büyük markaların süslü ambalajlarındaki makyaj ürünleri kullanılmaya kıyılamadığı için sıklıkla bozuluyor. Makyaj ürünlerinin pigmentleri değişiyor, parfümler durdukça ağırlaşıyor, kozmetik ürünleri ise faydalı özelliklerini yitiriyorlar.

Tüketim çok iyi bir şey değil, ama satın aldığını tüketememek daha kötü!

Bir insan organizması olarak birçoğumuzun tükettiğini bile üretemiyor olduğu gerçeğinin yanında; amaç daha çok para harcamaya ya da ihtiyaç dışı şeyler satın almaya özendirmek değil.

Ancak yukarıda yazdığımdan daha korkuncu; satın aldıklarımızı bile tüketemiyor oluşumuz.

Sahip olduğun şeyleri başka birine, başka bir zamana, ya da başka bir dünyaya saklama. Gerçek olan şey bugün, değerli olan da sensin.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder