Siyaset 'Ölmemesi gerek'
Paylaş
'Ölmemesi gerek'

Adnan Menderes, artık sona yaklaştığının, ölüm ve yaşam arasında bir seçim şansı kalmadığının farkındaydı. Ya intihar edecekti ya da ipe gidecekti. İlkini seçti...

Son sözü söyleneceği 15 Eylül günü sanıklar bahçede toplanmıştı. Sırayla mahkeme salonuna alınmaya başladılar. Avukatlar, salonun ön kısmında kendilerine ayrılmış bölümde yüzleri asık halde oturuyorlardı. Kırmızı yakalı siyah cübbeli kalabalık, mahkeme salonuna büyük bir heybet veriyordu. Yüksek Adalet Divanı, salonda yerini aldığında büyük bir sessizlik hakim oldu. Sanıklar mahkemede hayatlarının kararlarını, halk da Türkiye’nin kaderini duymak için radyo başında nefeslerini tutmuş bekliyordu.

Radyodan mahkeme başkanı Salim Başol’un sesi duyuldu. Kararların okunması için tüm sanıklar ayaktaydı. Verilen kararlarda, idam, müebbet ve hapis kelimeleri geçiyordu. Adnan Menderes toplam 22 yıl 6 ay ağır hapis cezasına ve yüklü bir para cezasına çarptırıldı. Anayasa’yı İhlal Davası’ndan ise Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte 15 kişi hakkında idam kararı verildi. 43 kişi de müebbet hapis aldı. Tüm sanıklar haklarında verilen kararları dinlerken mahkemede olmayan tek kişi vardı: Adnan Menderes.

Menderes, tutukluluğu boyunca bir sigara kutusunda biriktirdiği Equanil adlı uyku haplarıyla intihar teşebbüsünde bulunmuştu ve komadaydı. 14 Eylül’ü 15 Eylül’e bağlayan gece, sigara ağızlığını bir hatıra olarak sakladığı Menderes’in odasına gizlice girerek fotoğrafını çekmek isteyen Üsteğmen Mehmet Taşdelen, Menderes’i yüzü sararmış, ağzından köpükler gelirken baygın halde bulmuştu. Odadan telaşla çıkarak durumu ada kumandanı Tarık Güryay’a bildirdi. Güryay’ın aklına ilk olarak Menderes’in kapısında nöbet tutan subayın sabaha karşı kendisine “Komutanım neredeyse size gelecektim. Menderes’in garip bir ruh hali var. Baktım, karyolasından düşmüş, yerden kaldırdım ve yatağına geri yatırdım. Sanki bayılmış gibiydi” dediği geldi.

* 15 Eylül 1961

“Saat 03.00-04.00 arasında telefon çalıyor. Kapı da bir o kadar kuvvetli vuruluyordu. Kapıyı açtığımda bir asker ‘Yüzbaşım yetişin Menderes ölüyor’ dedi. Koşa koşa gittim. Yatağına yerleştirdik, doktorlar da geldiler. ‘Skandal, eyvah gitti. Şimdi ne olacak? Ne yapacağız?’ dediklerinde ben ne olduğunu anlayamadım. Nöbetçi Doktor Binbaşı Ahmet Karahaliloğlu ve Doktor Binbaşı Zeki Kebapçıoğlu midesinin yıkanmasına karar verdiler. Zehirlendiğini o zaman anladım. Nabzına baktım, heyecandan çalışıp çalışmadığını anlayamadım. Midesini iyice yıkayıp serum verdiler. Doktorları ‘Derin komada’ diyorlar. 15 Eylül 1961 günü akşama doğru Tarık Güryay beni çağırttı. ‘Şimdi Etem Menderes’i çağırtacağım. Menderes’in intiharından senin ceza alacağını söyleyeceğim haberin olsun’ dedi. Etem Menderes’i çağırttı. Ona ‘Adnan Menderes hapla intihar etti. Dikkat etmediği için Yüzbaşı Kazım Çakır tevkif edilmiştir’ dedi. Etem Menderes de ‘Kumandanım, Yüzbaşı Kazım Çakır’ın ihmali yoktur’ diyerek beni savundu.”

ZORLU VE POLATKAN İDAM EDİLDİ

Tarık Güryay, Menderes’in intihar ettiğinin anlaşılması üzerine İstanbul’dan doktorların çağrılması için telefonla acil emir verdi. Adanın telefon santralinde çalışan Mehmet Kabak, Menderes’in intihar ettiği dakikalarda Tarık Güryay’ın yaptığı bu telefon görüşmesini anlattı: “Tarık Güryay beni arayarak Menderes’in avukatlarını ve doktorunu telefonla bağlamamı istedi. Ben suç olmasına karşın hattan ayrılmadım. Avukatlarına ‘Doktorları hemen adaya getir. İtoğluiti ipte görmek istiyorum. Ölmemesi gerekiyor’ dedi. İntihar ettiğini o zaman anladım.” Belli ki Tarık Güryay, büyük bir skandalı önlemek istiyordu. Mahkeme adeta şok etkisi yaratan idam kararlarını aynı gece uçakla Ankara’ya Milli Birlik Komitesi’ne gönderdi. Derhal toplanan Komite, idamların durdurulmasını isteyen İsmet İnönü’nün uzun mektubunu okumadı bile. Toplantıya katılan Cemal Gürsel’in “Alınacak kararların infazı arzu edilir. Fakat Milli Birlik Komitesi’nin vicdani kanaatlerini kullanarak en adil kararı vereceğine inanıyoruz” sözleri de havada kaldı. Mahkemede yapılan oylamada, Celal Bayar’ın, Adnan Menderes’in, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamları 9’a karşı 13 oyla kabul edildi. Ancak Celal Bayar’ın yaşı 65’i aştığından idam cezası müebbet hapse çevrildi. 15 Eylül’ü 16 Eylül’e bağlayan gece saat 04.40’ta Zorlu, 05.12’de de Polatkan asıldı. Zorlu ölümüne dakikalar kala ailesine kısacık bir mektup yazdı:

“Sevgili anneciğim, Emelciğim, Sevinççiğim ve Ağabeyciğim, Şimdi Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin sakin ve huzur içinde yaşaması beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah’ın takdiratı böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allah’a emanet eder; tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı dilerim. Allah memleketi korusun.”

Polatkan’ın son sözleri ise şöyleydi: “Karıma ve çocuklarıma söylensin. Suçsuzum. Allah’a ve vicdanıma güveniyorum.”

Menderes, henüz verilen idam kararlarından habersizdi. Yüzbaşı Kazım Çakır’a “Kararlar ne oldu” diye soruyor, Yüzbaşı da kararların ertelendiğini söylüyordu. Gazeteleri okumak istediğinde de “Lodos var. Getiremediler” diyordu. Gazetelerin hepsinde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edildiği yazıyordu. Berin Hanım haberi okur okumaz “Gidilecek tek yer İsmet İnönü” diye düşündü. Hemen İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım’ı aradı. Mevhibe Hanım “Buyurun gelin, paşam sizinle görüşecek” dedi. Berin Hanım, Aydın’ı da yanına alarak İnönülerin kapısını çaldı. İçeri girer girmez İsmet Paşa kendilerini karşıladı. Paşa’nın ilk sözü “Çok üzgünüm” oldu. Berin Hanım’ın kaybedecek vakti yoktu: “Her şeyi biliyorsunuz. Siyaset ayrı ama Adnan’ı da tanırsınız” dedi. Paşa, “Haklısınız hanımefendi. Uğraşıyorum. Ama maalesef çılgın vaziyetteler. Hiçbiri söz dinlemiyor” dedi. Gerçekten de İsmet Paşa idamların durdurulması için elinden geleni yapıyordu. Ancak Milli Birlik Komitesi kararını çoktan vermişti. Berin Hanım eve döndüğünde umutsuzluğunu daha fazla gizleyemedi: Aydın’a “Baban gitti oğlum bir şey yapamayız” dedi.

'KOMADAN ÇIKIYOR'

Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edildikleri haberi yayılır yayılmaz koğuşta bir matem havası esti. İdamların ertesi günü 16 Eylül’de Menderes yavaş yavaş komadan çıkıyordu. Tarık Güryay, acele adımlarla Menderes’in odasına girdi. Odadaki tüm konuşmalar teybe kaydedildiğinden Güryay, Menderes’ten ‘zehirlenmediğinin’, bunun bir intihar olduğunun itirafını istiyordu. Menderes, Güryay’a Harbiye’den bu yana yanında taşıdığı sigara kutusunda sakladığı ilaçların hepsini birden yuttuğunu söyledi. Bunun üzerine doktorlardan oluşan heyet yeniden adaya çağırıldı.

Adli Tıp Kurumu’na gönderilen mide suyunda Lüminalsodik iğnesinin ana maddesi Acide Barbiturique’a rastlandı. Aldığını söylediği Equanil ilacına ise rastlanmadı. Bu çelişkili durum Menderes’in zehirlendiği şüphesini de akıllara getiriyordu. Çavuş Mehmet Kabak, Menderes’e ‘özel bir sigara’ verildiğini iddia ediyor:

“Mahkumların alışveriş yaptığı bir kantin vardı adada. Tutukluların alışveriş yapacağı zaman bizim orada bulunmamız yasaktı. Ancak Menderes’in geleceğini öğrenince kantinde durmak istedim ve kendimi görevli yazdırdım. Menderes geldi ve kantinciden Harman sigarası istedi. Kantinci de subay sigarası olarak bilinen Kulüp, Bafra sigaralarını göstererek ‘Yok, bunlarla zıkkımlan’ diye çıkıştı. Anladım ki kantinde satılan sigaralar özel. İçine özel bir madde konuluyordu.” Yüzbaşı Kazım Çakır, Menderes’in komadan çıktığı günü şöyle anlatıyor:

* 16 Eylül 1961

“Sabah hafifçe gözlerini araladı. Doktorlar, ‘Yarım saate kadar kalkar’ dediler. 08.00’de gözlerini tamamen açınca ‘Nasılsınız Beyefendi?’ dedim, cevap vermedi. 08.10’da ‘Bana ne oldu?’ dedi. ‘Biraz rahatsızlandınız’ dedim. ‘Niçin rahatsızlandım? Ben iyiyim’ dedi. Rengi tamamen gitmiş, belki biraz morarmış, konuşacak gücü kalmamış, fersiz gözleriyle bize doğru bakıyordu. Menderes, kendine gelir gelmez sigara istedi. Doktor Galip Bozalioğlu, yemek yedikten sonra içebileceğini söyledi. Kağıda ‘Niçin intihar ettiniz?’ diye yazdım. Karaladı. ‘Kirlenen pijamalarınızı Mustafa’ya verin. Yıkasın, sonra lazım olur’ deyince yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Konuşmamdan mana çıkarıyordu. ‘Sonra lazım olur’ cümlemden, idam kararı verilmediğini zannetti sanırım. ‘Niçin intiharı düşündünüz?’ diye yeniden yazdım. ‘Olmuş bir kere’ dedi. Daha sonra yatağında bir şeyler aramaya başladı. ‘Ne arıyorsunuz?’ dedim. ‘Yükselciğime yazdığım mektubu’ dedi.” Menderes’in oğlu Yüksel’e vermesi için Yüzbaşı’ya emanet ettiği mektup sanki bir vasiyet havasında yazılmıştı...

“Yüksel oğlum, Mektuplarınızı muntazam alamamanın hüznü içindeyim. Annenizin etrafında toplandınız. Çok memnun oldum. Bana teselli kaynağı oluyor. Sana, hepinize itimadım tamdır. Hakkımda müspet düşünün. Rabbim sabır ihsan etsin. Beşeri zaaflar insanlarda mevcuttur. Söylenenlere, etrafa inanma. Herkese yardım et. Bulunacağın mevkilerde kararlı ol. Bütün bu olaylardan sonra benim mefkûrem (idealim) olan millete, vatanına varlığınla hizmet et. Ruhumla daima sizinleyim. Sizi şefkatle anıyorum. Hakkınızı bir kere daha helal edin. Benden helaldir. Hepinize hüzün ve heyecanla hitap ediyorum. Yanınızdayım. Sonsuz, dayanılmaz, hissedilmemiş bir özleyişle ve gözyaşları ile hepinizi öperim.”

HAZIRLAYAN: BERİVAN TAPAN

YARIN: MENDERES'İN İDAM GÜNÜ

4

Haberin Devamı