Mehmet Ali Birand Kriz, Esad'a yarıyor...
HABERİ PAYLAŞ

Kriz, Esad'a yarıyor...

Esad önceki akşam önemli bir adım attı. Başbakan Erdoğan’ın gurup toplantısındaki konuşmasından sonra, kabinesini topladı ve ülkesinin “Savaş hali”ne girdiğini söyledi. Bu cümlenin altını çizmek gerekir. Anlamı da şudur: Savaş haline girilince normal koşulların dışına çıkılır. Herkes buna göre hareket etmek zorundadır. Esad, bundan sonra elini rahatlatacak. İçeride herhangi bir başkaldırı veya eleştiriye artık yer olmayacak. Zaten daha önce de kimseler ağzını açamıyordu, ancak bundan böyle durum daha da ciddileşecek. Daha doğrusu Esad, önümüzdeki dönemde atacağı her adımı “Savaş halindeyiz” gerekçesine bağlayabilecek.

Haberin Devamı

[[HAFTAYA]]

Uluslararası kamuoyunda kabul edilirliğini arttırmaya çalışacak. “Savaş hali” açıklamasından sonra, Suriye’de sıkıyönetim ilan edilmesi de söz konusu olabilir. Bu da gayet tabii, ülke içindeki gerilimi arttırır. Bundan böyle Türkiye-Suriye ilişkileri bir “Savaş” düzeyinde seyredecek demektir. En ufak bir kaza dahi iki ülkeyi karşı karşıya getirebilir ve hiç yoktan bir çatışma çıkabilir. Artık çok dikkat edilmesi gereken bir süreçteyiz. Türkiye büyüktür, güçlüdür. Ordusu son derece yeteneklidir, ancak Suriye’yi de dikkate almak gerekir. Unutmayalım ki, ummadık taş baş yarar... “Canım ne olacak, yer yutarız” yaklaşımı çok hatalı olur. Bu işler hiç bilinmez. Öyle bir yara alınır ki, altından kalkamayız.

Su ve elektrik kesmek, halka eziyet etmek olurdu...

Şimdi yeni bir moda çıktı. Suriye’ye karşı nasıl tepki gösterilmesi gerektiği konusunda önüne gelen konuşuyor. Meğer ne kadar da çok uzmanımız varmış, hayret ediyorum doğrusu... Son günlerde en sık duyduğum önlemlerin arasında “Heriflerin suyunu ve elektriğini keselim” çığlıkları var. Düşünebiliyor musunuz? İnsana hayat veren en önemli şey sayılan suyu, ardından da günlük hayatta kullanılan her şeyin temelini, verdiğimiz elektriği keseceğiz. Peki ne olacak? Bundan en çok kim zarar görecek? Dostu olduğumuzu söylediğimiz Suriye halkını perişan edeceğiz. Giderek artan, Türk düşmanlığını bu defa kendi elimizle yaygınlaştıracağız.

Haberin Devamı

Suriyelilerin susuz kaldıkları takdirde nasıl bir felaketle karşılaşacaklarını bir düşünün. İstediğimiz kadar Esad yönetimini güç duruma sokmak için böyle hareket ettiğimizi söyleyelim, kimseye dinletemeyiz. Kimseye kabul ettiremeyiz. Milyonları susuz bırakmakla, aslında “İnsanlık suçu” işlemiş oluruz. Dünyaya da anlatamayız. Haklıyken haksız duruma düşeriz. Elektrik kesmek de, Türkiye‘nin güvenirliğine büyük darbe vurur. Bundan böyle başka hiçbir ülkeye böylesine stratejik enerji ürünü satamayız. Uzmanlarımıza bir tavsiye: “Lütfen bazı gerçekleri görüp yorum yapın... Halkın zaten kafası karışık, insanları daha da fazla şaşırtmayın...“

Suriye krizi turizmi baltalayabilir mi?

Şimdi de, Suriye krizinin yansımalarına bakalım. Şu sıralarda en çok korkulan, olayların turizm sektörünü etkilemesi. Sezon başladı, önümüzdeki aylarda milyonlarca Avrupalı otellerimizi dolduracak. Rezervasyonlarını yaptılar, paralarını yatırdılar. Acaba, Suriye krizinin bulutları yayılırsa, turist, telaşlanıp Türkiye’ye gelmekten vazgeçer mi? Olur mu, olur. Turist çok pimpiriklidir. Hemen korkar. “Aman kardeşim bana ne, başımı neden derde sokayım” deyip rezervasyonunu yakar ve gitmez.

Haberin Devamı

Öylesine bir rüzgar eser ki, bir bakarsınız milyonlarcası vazgeçivermiş. Sektör son derece rahatsız. Rezervasyon iptalleri var, ancak henüz yüksek oranlarda değil. Panik havası yok. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın konuşması, genel anlamda bir rahatlama yarattı. Buna rağmen, henüz tüm kaygılar giderilmiş değil. Önümüzdeki haftalarda kriz yeniden alevlenirse, durum değişir ve blok halinde iptaller başlayabilir. Bu konuda medyamıza önemli bir rol düşüyor. Manşet atarken biraz dikkatli davranmak yeterli. Attığımız her çığlığın zararının bize yansıyacağını unutmayalım. Zira sezon başladı...

İsrail’in yokluğunu hissediyoruz...

Suriye ile yaşanan kriz, İsrail ile ilişkilerin önemini bir defa daha bize hatırlatmış olmalı. İsrail ile ilişki olmadan Orta Doğu’da politika yapmanın imkansızlığı bir defa daha ortaya çıktı. Bu satırları, “Aman hemen İsrail’e kollarımızı açalım” diye yazmıyorum. Atılacak bir adım varsa, bunu ilk önce Netanyahu’nun yapması gerektiğine inananlardanım. Ancak, İsrail’in bölgedeki önemine de çok inanırım. Türk Dışişleri Bakanlığı’nın şu sıralarda herhalde en çok aradığı eski ilişkilerden biri İsrail‘dir.

Mavi Marmara saldırısı, bu konuda sadece Türkiye’ye değil, İsrail’e de büyük zarar verdi. Bu iki ülkenin paylaşacağı o kadar çok konu varken, birbirlerine ters düşmeleri büyük talihsizliktir. Eminim İsrail de, Türkiye’nin yokluğundan aynı derecede rahatsızdır. Karar Netanyahu koalisyonunun elinde. “Türkiye ile ilişkiler yararlarına mı, değil mi?” sorusuna yanıt vermeli ve yanıt EVET ise o zaman Haziran 2011 anlaşmasını uygulamaya sokmalılar. Aksi halde, karşılıklı olarak uzaktan birbirimizi izler ve hayıflanıp dururuz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder