Yaşam Kadınlar felaketlerde daha dirençli

Kadınlar felaketlerde daha dirençli

Paylaş
Kadınlar felaketlerde daha dirençli

BM Nüfus Fonu tarafından yapılan araştırmada, çatışma bölgelerinde yaşayan kadınlar incelendi

Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından her yıl yayımlanan Dünya Nüfusunun Durumu raporunun bu yılki teması, çatışma bölgelerinde yaşayan kadınlar olarak belirlendi.

UNFPA raporunda ağırlıklı olarak Bosna-Hersek’teki savaş sırasında tecavüze uğrayan kadınların durumu ele alınırken, işgal altındaki Filistin toprakları, Irak, Ürdün, Liberya, Haiti, Doğu Timor ve Uganda’da çatışma ve felaketlerden etkilenen kadınların öykülerine yer veriliyor ve silahlı çatışmalarda kadınlara yönelik cinsel şiddete son verilmesi isteniyor.

Kadınların çatışma ve felaketlere karşı erkeklerden daha dirençli ve esnek olduğunun ve toplumların yaralarının sarılması çalışmalarında öncülük ettiğinin altı çizilen raporda, kaç kadının ve genç insanın görünürde aşılması zor engellerin üstesinden geldiği, toplumlarının yenilenmesi ve barış için temel atarak, kendi yaşamını yeniden oluşturmaya başladığı gözler önüne seriliyor.

UNFPA İcra Direktörü Thoraya Ahmed Obaid de yaptığı açıklamada, "Kadınlar ve kızlar, derin ayrımcılıktan zarar görürse tecavüz de dahil olmak üzere felaketin veya savaşın en kötü etkilerine karşı daha savunmasız olur ve onların barış girişimlerine katkıda bulunması olasılığı azalır ki, bu da uzun vadeli iyileşmeyi tehdit eder" dedi.

Çatışma ve felaketlerin erkeklerle kadınlar arasındaki eşitsizlikleri daha da kötüleştirdiğini ifade eden Obaid, "Çatışma ve felaket sonrası iyileşme süreci, aynı zamanda eşitsizliklerin ıslahı, hukukun altında eşit korumanın sağlanması ve olumlu değişim için eşsiz bir fırsat sunmaktadır" ifadesini kullandı.

Taraflara, "kadınları ve kız çocuklarını cinsiyete dayalı şiddetten korumak için önlem alma, barış anlaşmaları görüşmelerine ve bunların uygulanmasına daha fazla kadının katılımı" konusunda çağrıda bulunulan rapor, 1325 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının 10. yıldönümüne rastlıyor. Raporda, kadınların çatışma veya insani acil durumlarda karşılaştıkları özel zorluklar, bu durumlarda verdikleri tepkiler, yaraları nasıl sardıkları, nasıl ilerledikleri ve kadınların toplumlara sadece eski hallerine dönmeleri için yardım etmeleri değil, eşit haklar ve olanaklar temelinde yeni uluslar oluşturulmasına katkıları hakkında bilgi veriliyor.

Raporda ayrıca, toplumların eski yaraları iyileştirip ileriye baktıkları, ancak buna rağmen kadınların hizmetlere erişimi ve yeniden yapılanma çalışmalarında söz sahibi olmaları için hala yapılması gereken çok şey bulunduğu kaydediliyor.

UNFPA’in sorumlulukları ve çalışmalarıyla ilgili konuları ele alış tarzıyla öncekilerden farklı olan bu raporda, gazetecilere özgü bir yaklaşımla, çatışma ve diğer karmaşalar içindeki kadınlar, kız çocukları, erkekler ve erkek çocuklarının deneyimleri aktarılıyor. Rapor, Bosna-Hersek, Haiti, Ürdün, Liberya, işgal altındaki Filistin toprakları (Batı Şeria), (Doğu) Timor-Leste ve Uganda’da yapılan röportaj ve hikayeler çerçevesinde oluşturuldu.

BOSNA’DAKİ SAVAŞTA TECAVÜZ SİLAHI



En az 100 bin kişinin öldürüldüğünün tahmin edildiği ve 12 bin 500 kişinin hala kayıp olduğu Bosna-Hersek’te kaç kadının cinsel tacize uğradığının veya tecavüz sonucu kaç çocuğun doğduğunun kesin olarak belirlenemediği, ancak on binlerce tecavüz vakasının tahmin edildiği belirtilen raporda, Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi kurulması ve iki yıl önce uygulamaya konulan, devletin mağdur kadınlara aylık 250 avro ödeme yapmasının, daha fazla kadını hikayesini anlatmaya istekli hale getirdiği kaydediliyor.

Bir Boşnak kadının, Bosna-Hersek’teki savaş sırasında uğradığı savaşta tecavüz ve istenmeyen gebelik sonucu doğum yaptığına işaret edilen ve kadının bugün 17 yaşına gelen oğluna hiçbir zaman anlatmadığı hikayesine yer verilen raporda, talihsiz kadının başına gelenler şöyle anlatılıyor:

"29 yaşındayken Bosna’nın doğusunda, bir köydeki evinden Sırp askerleri tarafından alınarak 450’den fazla diğer Boşnakla birlikte götürüldüler. Kadınlar, erkeklerden (ki bunlardan bazıları hiçbir zaman tekrar görülmedi) ayrılarak ’tecavüz evi’ haline getirilen evlere hapsedilmişti. Boşnak birlikleri, kadınları dokuz gün sonra kurtardı. Ancak o, serbest bırakılmadan önce ırkçı söylemlerle vücudunu hırpalayan Bosnalı bir Sırp askerinin tecavüzüne uğramıştı. Aylar sonra tekrar götürülmüş, altı erkek tarafından kendisine tecavüz edilmiş ve kan-revan içinde bir nehir kenarına bırakılmıştı. Onu bulan Boşnak köylüleri, kendisine kıyafet ve barınak vermişti. Takip eden bahar aylarında o, bir erkek çocuğu dünyaya getirdi."

Rapora göre, çocukla, yedi ay boyunca, görme isteği üstün gelinceye kadar iletişimi olmayan, hangi ismin verildiğini bilmeden çocuğunu yetiştirme yurtlarında arayan talihsiz kadın, sonunda bebeğini bir hastanede, hasta, gıdasız kalmış bir halde bulmuş.

1994’de bir ofiste temizlik elemanı olarak iş bulan ve 1998’de bir arazi satın alarak, kendi başına, bağışlanan malzemelerle bir ev inşa etmeye başlayan Boşnak kadın, 1999’da ailesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen evine taşındı ve o zamandan beri oğluyla birlikte burada yaşıyor.

FİLİSTİNLİ KADININ AZMİ

Raporun Filistin topraklarıyla ilgili bölümünde de, Batı Şeria ve Gazze’de birbirinden farklı olan iki toplumun, benzer biçimde, bir başlayıp bir biten çatışmanın her zaman olası olduğu bir ortamda yaşaması sebebiyle hiçbir zaman tam olarak güvende olmadığı belirtilerek, İsrail’in işgal ettiği topraklarda yaşayan Filistinli kadınlar ve onları destekleyen erkeklerin, zorlukların üstesinden gelmeye ve ailelerinin yaşamını daha güvenli hale getirmeye çalışırken cesaretli, yaratıcı ve becerikli olduğuna işaret ediliyor.



Filistinlilerin karşılaştığı en büyük zorluklardan birinin üreme sağlığı hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin olduğu kaydedilen raporda, hem Batı Şeria hem de Gazze’de, önceden neredeyse tüm doğumların, yerel üreme sağlığı uzmanlarının tercih ettiği ortam olan klinik ya da hastanelerde yapıldığına dikkat çekiliyor.

Raporda,2002-2003 yıllarında değişen Batı Şeria’da, Filistin’den gelen saldırılara karşı İsrail ordusunun, Ramallah, Cenin ve Nablus’un da aralarında bulunduğu Batı Şeria’daki birçok şehri kuşatma altına aldığı ve ardında birçok ölü ve çok büyük bir yıkım bıraktığı kaydediliyor.

Sonraki yıllarda Filistinliler için sağlık hizmetlerine erişimin çok zorlaştığı, doktor ve hastane ihtiyacı olan birçok kişinin kontrol noktalarında durdurulup geri gönderildiği ve sokağa çıkma yasağının, tıbbi aciliyet durumlarında bile gece dışarı çıkmayı tamamen imkansız hale getirdiği belirtilen raporda, aktif çatışma sona erdiğinde dahi, engellerin yıllar boyunca yürürlükte kaldığına işaret ediliyor.

Raporda sözü edilen Raeda Freyteh, İsrail saldırılarının mağduru olduğu yaşamını ve uzun yıllar süren rehabilitasyon sürecini anlatıyor. Yaptıklarıyla birçok kişi için azim ve dayanıklılık timsali olan, 2002 yılında İsrail’in bombalı saldırısında evi isabet alan Freyteh, "Teyzelerimin ikisi öldürüldü. 9 saat enkaz altında kaldım. 3 gün sonra hastanede gözlerimi açtım" diyor.

Evinin çökmesi ya da kendisini kurtarmak için yoldan geçenlerin yaptığı bilinçsiz müdahaleler sonucu tamamen felç olan, hiçbir yeri, elleri bile hareket etmeyen Freyteh şöyle devam ediyor:

"Ben ne olduğunu hiç hatırlamıyorum. Ancak bazıları bana, yoldan geçen birinin, enkaz altından gelen sesimi duyduğunu söyledi. Sadece benim hayatımı kurtarmak istedikleri ve başka hiçbir şey düşünmedikleri için, belki de beni yanlış şekilde çıkardılar. O zamanlar durum çok çok kötüydü. Birçok kişi yaşamını yitirmiş, birçok ev yıkılmıştı, kimse ne olduğunu anlayamıyordu. Herkes şehrin tamamen başımıza yıkılacağını düşünüyordu. Bana ne olduğu umurumda değildi. Ailemi düşünüyordum. Neredeydiler? Doktorlar bana hiçbir şey söylemiyordu. Hastanede üç ay kaldım ve daha sonra gerçeği öğrendim. Hareket kabiliyetimi bir daha asla geri kazanamayacaktım. Teyzelerim ölmüş, evim yıkılmıştı. Şu anda gerçeğin bu olduğunun farkına vardım."

Biri Ürdün’de olmak üzere birçok ameliyat geçiren, döndükten 3 ay sonra erkek kardeşinin öldürüldüğünü ve ondan kendisine hiçbir şey kalmadığını söyleyen genç kadın, sözlerini, "Bombalama sırasında, 27 yaşındaydım ve üniversitedeki ilk yılımdı. Böyle olmadan önce evliydim, bir oğlum, bir de kızım vardı. Ancak eşimden ayrılmış, ailemin evine geri dönmüştüm. Bu sakatlıktan sonra eşim, çok kolay bir şekilde, ’Sakatsın, bir eş olmak için artık uygun değilsin, boşanalım’ dedi. Veda etmek için çok kolay bir yol bulmuştu" diye sürdürüyor.



Rapora göre, Freyteh’in teyzelerinden birini tanıyan ve yaşadığı trajedinin hikayesini duyan ve saldırılarda sevdiklerini kaybeden kadınlar için bir destek grubu kuran ünlü Filistinli feminist Ravda Baseyr, Freyteh’i depresyondan ve intihar düşüncelerinden kurtarmak için harekete geçti.
Baseyr’in sürekli teşvikleri ve mali desteğiyle Freyteh, psikoloji okumak ve bildiklerini diğerlerine yardım için kullanmak amacıyla, Nablus’taki En-Necah Ulusal Üniversitesine geri döndü. O zaman sürecinde gördüğü fizik tedavisi, vücudunun üst kısmında hareket kabiliyetini yeniden kazanmasına yardımcı oldu, ancak bacakları tedaviye cevap vermedi.

Freyteh, durumunu şöyle anlatıyor:

"Tekerlekli sandalye üzerinde üniversiteye gitmek çok zordu. Derslere girmek korkunçtu. Eski bir üniversite olması sebebiyle, engelliler için erişimi yoktu. Üniversiteden arkadaşlarım beni kucaklayıp sınıfa çıkararak çok yardımcı oldu. Bazen öğretim görevlileri, benim için sınıflarını değiştirip giriş katına aldı. Üniversitedeki tekerlekli sandalyeli tek kişi bendim. Şu anda burada okuyan altı engelli öğrenci var ve üniversiteye erişim de daha iyi düzeyde. Tanrı’ya şükürler olsun ki, arkadaşlarım ve öğretmenlerim çok destekleyici davrandı."

Aldığı diplomayla, şehir yönetimi için bir sosyal psikoloji projesi üzerinde çalışacağı yarı zamanlı bir iş bulabilen Freyteh, bu yıl Nablus ruh sağlığı merkezinde sosyal psikoloji danışmanı olarak ilk tam zamanlı işine başladı.

Sosyal psikolojik ve fiziksel her türlü aşamadan geçtiği ve diğerlerine nasıl destek verebileceğini bildiği için işe alındığı söyleyen Filistinli kadın, "O merkezde, var olduğumu hissediyorum. Yapabildiğim bir iş buldum" diyor.

Hikayesi çocuklarına da esin kaynağı olan ve şu anda oğlu 17, kızı 13 yaşına gelen Freyteh, bir kardeşinin, tekerlekli sandalyeyle yaşamaya uyumlu hale getirilen evinde yaşıyor.

"Artık çocuklarım benimle çok gurur duyuyor. İnsanların, ’Güçlü bir anneniz var’ dediklerini görüyor ve duyuyorlar" ifadesini kullanan Freyteh, bu duruma gelinmesinde toplumun ve güçlü kadınların desteğinin payı bulunduğunu söylüyor.

AA

4

Haberin Devamı