Cumartesi Postası 'Giyinmek benim eğlencem'

'Giyinmek benim eğlencem'

Paylaş
'Giyinmek benim eğlencem'

Atelier Yume markasıyla ürettiği tasarımlarıyla dikkat çeken modacı Müge Ersin “Giyinmek kadın olmanın en güzel tarafı. Benim eğlencem” diyor

Müge Ersin’in tasarımları aslında kendisine benziyor: Feminen ve zarif. ‘Atelier Yume’ markasıyla yaptığı tasarımların hepsi öncelikle kendi giyebileceği tasarımlarmış. Giyinmeyi çok seviyor Müge Ersin, hatta “Giyinmek kadın olmanın en güzel tarafı. Benim eğlencem” diyor.

Atatürk Oto Sanayi Sitesi’ndeki atölyesinde önümüzdeki yazın giysileri askılarda sıcak günlerin gelmesini bekliyor. Hemen tüyoları verelim; bizi rengarenk bir yaz bekliyor. Elbise, hatta maksi elbiseler, harem pantolon ve tulumlar önümüzdeki yazın vazgeçilmezleri.

İçeride harıl harıl önümüzdeki kışa hazırlık sürüyor. Müge Ersin önümüzdeki kış için hazırladığı kıyafetleri ise şöyle özetliyor: “Feminen ama seksi değil”. İşte Müge Ersin’in dünyası...

Bambaşka işler yaparken tasarıma geçiş yaptınız. Moda sizi sonradan mı çekti?

29 yaşındaydım tasarıma geçiş yaptığımda. Aslında lise yıllarından beri tasarım okumak istiyordum. O zamanlar işletme çok modaydı ailem işletme okumamın çok daha doğru olacağını söylüyordu. Hatta babam “İşletmeyi bitir yurt dışında moda üzerine master yaparsın” demişti. Halbuki öğretmenlerim sanatla ilgilenmem gerektiği görüşündeydi.

Modadan önceki yaşamınız nasıldı?

Nail Keçili’nin Cenajans’ı vardı o zaman; işletmeyi bitirince orada çalışmaya başladım. Beni Londra’ya gönderdiler; meşhur reklam ajansı Grey’de çalıştım. Buraya dönünce; dünyanın en ünlü moda okullarından New York’taki FIT ile yazıştım ve kabul edildim. Tam moda okumaya gidecekken eşimle tanıştım; moda falan kalmadı tabii! Rafa kalktı...

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Eşim Ali Ersin’le arkadaşlarımız vasıtasıyla tanıştık; birbirimize aşık olduk. Ali o dönem otomobil yarışçısıydı. 21 yaşındaydık. Ali’yi bırakmak gibi bir durum söz konusu olamayacağı için modadan vazgeçip burada iletişim sektöründe çalıştım. Her şey çok hızlı oldu; bir büyük aşk; hemen evlendik, arkasından da çocuk. 23 yaşında evlendik, 24 yaşında da anne oldum. Oğlum dünyaya geldi. 15 senelik evliyiz.

Eşinizin şampiyonlukları da var sanırım...

Eşim ticaret yapıyor ama uzun seneler ralli’lere katıldı, birkaç sene Türkiye şampiyonu oldu. Aynı zamanda eski milli binici. Çok iyi bir sporcu. Şimdi tekrar ata döndü. Çünkü çocuklarımız Ömer de Leyla da at biniyor. Ömer 14 yaşında; çok iyi bir sporcu, hatta Avrupa’da dereceleri var. Leyla 10 yaşında.

Sizin sporla ilginiz var mı?

Ben onlar gibi sporcu bir tip değilim, profesyonel spor yapmadım. Ama bir dönem at bindim, şimdi pilates yapıyorum.

Eşinizin giyimine müdahale eder misiniz?

Hayır, onun çok kendine has bir stili var. Sporcu olduğu için çok spor giyinir. Kendi alışverişini kendi yapar. Oğlum da artık büyüdü onun da kendi tarzı var; karıştırtmıyor. Kızıma alışveriş yapmayı çok seviyorum. Burada da dikiyorum kızıma.

Yoğun bir iş hayatınız var; nasıl bir ev kadınısınız?

Yemek yapmasını çok seviyorum. Çok eğlenceli ve yaratıcılığımızı kullandığımız bir şey. Keşke vaktim olsa da hep yemek yapabilsem. Güzel sofra kurmak, yemek yapmak, güzel şarap içmek çok sevdiğim şeyler. Evimin düzeni benim için çok önemli. Bu düzeni bozacak bir ortam yaratmam. Çok aşırı geç saatlere kadar çalışmam. Çünkü hayattaki en önemli şey ailem.

Peki aşk nedeniyle ‘rafa kalkan’ modaya geçiş nasıl olmuştu?

Bir halkla ilişkiler şirketinde çalışıyordum ama kendi işimi yapmak isteyen bir tiptim hep. Bir sene sonra bu alanda kendi işimi kurdum. Bayağı büyüdük, başarılıydım ama severek yapmıyordum işimi. Bir dergide, Kanada orjinli La Salle Academi diye bir moda okulunun İstanbul’da açıldığını okudum. “Ben buna gidebilirim” dedim. Şirketteki müşterilerimi devredip öğrenci oldum.

Evli ve iki çocuklu olarak...

Evet iki çocuğum varken o okula devam ettim ve okul bitince kendimi tekrar attım ortalara! Önce bir çocuk markası yaptım. Adı Muse idi; ilham perisi demek.

Şimdi markanız Atelier Yume. (Yume okunuyor) Japonca rüya demekmiş. Rüyalarınızı gerçekleştirdiğiniz için mi bu adı verdiniz?

Atelier Yume, ‘Rüya Atölyesi’ demek. Evet, rüyalarımı gerçekleştirdim, hayalime kavuştum.

Tasarladığınız elbiseler size benziyor; stilinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Hep kendi giymek istediğim şeyleri yapıyorum aslında. 1920’lerden, 30’lardan etkilenen bir tasarımcıyım. Zaman zaman o dönemden çok esinleniyorum.

O dönemin nesi çekiyor sizi en çok?

Çok feminen buluyorum. O dönemin kıyafetlerini günümüze uyarlıyorum. Elbise ve renk çok seviyorum.

Tasarımınızın Müge Ersin olduğunu nasıl anlarız?

Arkadaşlarım ya da müşterilerim, “Birisinin üzerinde senin kıyafetini görünce anlıyoruz; bu Müge Ersin” diyorlar. Bir imzam var mutlaka. Anlaşılıyor benim olduğu. Bunu özellikle yapmıyorum, bu içimden gelen bir şey.

Peki bu kış koleksiyonunuzda en çok öne çıkanlar ne oldu?

Bu kış koleksiyonumda elbiseler ve paltolar ağırlıktaydı. Paltolarım öne çıktı; çok beğenildi. Kadifeden elbiseler ve yelekler yaptım, çok satıldı. Şimdi önümüzdeki kışı hazırlıyoruz. Yine İstanbul Moda Haftası’nda defilem olacak. Çok artdeco diye tanımlayabilirim önümüzdeki kış koleksiyonumu. Tam kendim aslında; son derece feminen. Ama öyle bir feminenlik ki seksi değil. Kıyafetlerin çoğunda dekolte yok ama son derece feminen bir siluet var.

Seksilik ile feminenlik farklı; sizin kıyafetlere nasıl yansıyor?

Farklı ikisi; seksi olmak bir tarzdır, daha açıktır. Feminenliğin içinde zarafet var. Ben daha zarif kıyafetler yapıyorum.

Tasarımlarınızın en önemli özelliği nedir?

Öyle kıyafet yapıyorum ki onu ince ve yüksek bir topukla giyince gece kıyafeti haline dönüştürebilir, dümdüz bir çizmeyle gündüz de giyebilirsiniz. Dönüşümlü kıyafetler yapıyorum. Yani o kıyafeti gece gündüz giyilebilir, ya da bir deri ceket giyip spor hale de sokulabilir. Benim bütün kıyafetlerimde bu vardır.

Yaz koleksiyonunuzun hazır olduğunu görüyorum; neler var?

Çizgiye yer verdim, değişik renkleri bir arada kullandım. Mesela kiremit ve mavi; insanlar bir arada kullanmazlar genellikle. Farklı renkleri kullanmayı çok seviyorum. Mavi, mor, yeşil benim renklerim.

Moda olandan neler aldınız?

Moda takip eden bir tasarımcı değilim. Kendi tarzım var; kendi tarzımda ufak ufak modadan alıntılar tabii ki var. Mesela bu kış olan harem pantolon modası yazın da devam edecek. Bilek kısmına doğru daralan bu pantolonlardan ben de yaptım. Maksiler var bu yaz, ben de çok fazla kullandım etek ve elbisede. Önümüzdeki yaz tulum modası devam edecek ve bende de bol miktarda tulum olacak. Çok renkli bir yaz, özellikle benim koleksiyonum...

Geçen yaz Sunset mayolarını da tasarladınız; devam mı?

O çok heyecanlı bir serüvendi benim için. Mayo ve bikini işi çok zevk aldığım bir iş oldu. Evet devam edecek. Sunset’in 2010 yaz koleksiyonu çok renkli. Bikini altı ve üstünü ayrı ayrı alıp karıştırmak önümüzdeki yaz da devam edecek.

Neden daha çok elbise tasarlıyorsunuz?

Ben elbise severim. Paltolon üzerine ne giyeceğim derdi vardır. Elbiseyi bir çizmeyle giyip, çıkarsınız. Giyilmesi kolay, kadına çok yakışan bir parçadır.

Elbiselerde kusur kapatıcı taktikleriniz var mı?

Var; beli kalın bir kadının belini ortaya çıkartacak elbise yerine ona basende çizgisi olan elbiseyi öneririm. Kalçası çok genişse o elbise katını daha yukarı alırım. Göğüsü büyükse daha toparlayıcı, daha sert kumaşlar kullanıyorum. Bazı kusurları drapelerle örtüyorum, renk şaşırtmaları yapıyorum. Zaten bunu her modacının bilmesi gerekir. Her kadının mutlaka güzel, hoş bir tarafı vardır. Onun o güzel taraflarını ortaya çıkartacak elbiseler öneririm. Mesela bacakları güzelse bacağını ortaya çıkartmak, sırtı güzelse sırtını ortaya çıkartmak, beli inceyse beline vurgu yapmak gibi.

Modacılar günlük hayatlarında son derece basit ve sıradan kıyafetlerle dolaşırlar. Siz nasıl giyinirsiniz?

Ben doğrusu giyinmeyi çok seviyorum. Çünkü kadın olmanın en güzel tarafı giyinmek. Çok eğlenceli bir şey bence giyinmek. Ben Migros’a giderken de giyinip çıkarım, hiçbir zaman öylemesine gitmem. O benim eğlencem. Çok keyif alıyorum. Spor da giyinsem kıyafetin üzerinde oynamayı seviyorum.

Nereden alışveriş yaparsınız?

Çok şanslıyım, hayalimdeki elbiseleri yapıp giyiyorum. Ama bazen başka modacılardan da alışveriş yapıyorum. İşim gereği çok seyahat ediyorum ve yurt dışına gittiğim zaman alışveriş yapıyorum. Türkiye’de çok fazla alışveriş yapmıyorum. Burada Zara’dan da alışveriş yaptığım oluyor, yurtdışında H&M’den de. Çok beğendiğim bir detayı varsa marka kıyafetler taşımaktan hoşlanıyorum.

Hangi modacıları beğenirsiniz?

Mesela Jonathan Sanders’i, Roland Mouret’yi, Christopher Kane’i çok seviyorum, onları takip ediyorum. Onların bir iki kıyafetinin dolabımda bulunması hoşuma gidiyor. Bu benim eğlencem gibi bir şey.

En çok ne alıyorsunuz?

Ayakkabı ve jean.Ayakkabı kadınların zaafı zaten!

Alışveriş hatalarına düşer misiniz?

Hiç yapmam. Ne istediğimi çok bilirim alışveriş yaparken. Hiçbir zaman giymeyeceğim bir şey almadım. Dolabımdaki her şeyi giyerim. Zaman zaman arkadaşlarıma veririm, paylaşırım. Hiç dolapta bekleyen, “Yarın giyerim” dediğim bir şey yoktur.

Sizce şık kadın kimdir?

Şık kadın kendini, ne istediğini bilen, duruşu olan kadındır. Mesleğine, hayat biçimine göre giyinen, giyinmekten keyif alan kadındır. Ben 20 yaşımda o kadar şık değildim, ama şimdi daha şık giyindiğimi düşünüyorum. Çünkü kendimi bulduğumu düşünüyorum...

Sizin çok şık bulduğunuz kadınlar var mı?

Yurt dışında çok şık kadınlar var. Fransız eski mankenlerden Ines de la Fressange, Yasmin Le Bon, film yıldızı Sienna Miller çok şık kadınlar. Stella McCartney hem çok şık bir modacı, hem de çok şık giyinen bir kadın. Türkiye’de aklıma gelmiyor. Benim şıklık anlayışıma göre hem kendisi bir şey katmalı, hem kendini yansıtmalı, çok zorlama olmamalı, baktığınız zaman marka marka elbise ortada olmamalı. Kadının kendisi ortada olmalı, kıyafeti değil. Ayakkabı parlamamalı, giysisi parlamamalı, kadının bir bütün olarak güzelliği ortaya çıkmalı.

Kadınlara nasıl önerilerde bulunmak istersiniz?

* Ayakkabı çok önemli, ayakkabı konusunda cimri davranmasınlar. Kaliteli ayakkabı kıyafetin ruhunu etkiler. Bazen ayakkabı alırım ona göre kıyafet yaparım.

* Çok pahalı giyinmeye gerek yok. Birçok marka var şimdi; Zara gibi, makul fiyatlara çok şık kıyafetler bulunabiliyor.

* Sırf moda olduğu için almasınlar, kendilerine en çok yakışan şeyi alsınlar.

* Moda olanı alıp daha sonraki sezon giyilemeyecek olan parçalardan uzak dursunlar. Paralarını doğru harcamak istiyorlarsa daha klasik, daha zamansız parçalara yönelsinler.

* Palto, kaşmir kazak gibi parçaların kalitelisini alsınlar. Onlar evladiyeliktir...

* Jean çok hoş bir giyim; kendine en uygununu bulursa çok şık olur. Gece de giyebilirler.

RÖPORTAJ: SERAL CUMALI

scumali@posta.com.tr

6

Haberin Devamı