Advertorial Evinizin yaramaz çocuğu Sefa Alkaya
Sponsorlu

Evinizin yaramaz çocuğu Sefa Alkaya


Paylaş
Evinizin yaramaz çocuğu Sefa Alkaya

‘yaşıyoruz desinler diye bizi çok sevsinler diye….’ Tık tık tik ya da zaaaaart… ,’Kim o?’ ‘Evinizin yaramaz çocuğu…’ Çok uzaklarda bir adam değil. Pazarda Çarliston biber satan, Kapı kapı dolaşıp size süt taşıyan, Kara (kokulu) üzüm sevenlerin beklediği adam… Ve öykümüz böylece başlar.

Aslında taa seneler evvel başlayan bir öykü bu. Zeynep Kamil’de. Ta o zamanlar sıkı sıkı sarılmışım bir insana ve hiç vazgeçmemişim insanları sevmekten. Canım anam deyip bitse şu paragraf, hadi bitsin…

Ve satır başı. Kalemle buluşmam. Yazdıkça yazma eylemim. Bıkmadan usanmadan sanat ve edebiyat deyişim. Bana ne mi senden? Haklı olabilirsiniz. Ama öyle de demeyin şimdi siz seversiniz Sanat’ı bilirim. Konuyu dağıtmaktan ziyade konuyu nasıl toparlayacağım şimdi bir bakalım. Kalemle buluştuğum yıllarda aptal hayalperest bir adam olarak mim’i yedik. Ortamlarda ‘sus bir kerem Nazım Hikmet gibi yazamamışsın hıı aptal şey’ de denildi. (Nazım Usta Huzurla uyu) Tabi bir aptallıkta bende ya hadi kardeşim kolaysa sen yaz ya da sende yaz kardeşim birde senden okuyalım diyemedim. Aman olsun kimsenin kalbini kırmaya gerek yok. Neyse laflar dağıldıkça atmosfere bir türlü kulağımdan içeri girmedi. Tabi kötü yazmayı söylemek marifet… Ama şöyle yazabilirsin mesela demek zor bir olay. Ben mi ne yaptım. Yazmaktan hiç vazgeçmedim. Onun dışında her şehirde kapısını çalabileceğim okurlarım var. (Kitapseverlere selam) Şimdi ki durumum seneler evvelkinden farksız mı? Hayır. Ay bir böbürlenmişim bir havalar bir insanlara yüksekten bakmalar falan. Ne yazık bana çiftçi bir ailenin tek erkek çocuğu sen kırsana dizini seni okuduklarına değil yüzüne baktıklarına dua etsene. Yazık. Ha bu arada… Ben o düşündüğünüz gibi akşamları viski içen yazarlardan değilim. Her an bir meydanda kitabım var okumak ister misiniz diyen bir adamım… J Dedim ya evinizin yaramaz çocuğuyum ben…

Bir not düşeyim. Bu dizeler Sivas’ta Akbaş Baba Parkında yazılırken bir bey amca sürekli bana bakıyordu. Bakar tabii Sezen Aksu- Hu Hu dinliyorum şimdi ve deli yahutta bence eğlenceli hareketlerimle… Çılgınlık ruhumda var…

Peki benim yaramazlığım ilgi çekmek için mi yoksa PR(Halkla İlişkiler) için hayır efendim ne alakası var. Kanım kaynıyor benim. Fabrika üretim insanlardan olamadım bir türlü. Neden olayım? Toplumun bana yazdığı karakter betimlemesi umurumda değil. Ya düşünsenize çok sıkıcı değil mi? Aynalar var ama aynada ki adamlar hep aynı. Tık tık tık ayna kardeş ben bana bakmıştım ama kimsin? Ahahah. Mesela ben aynaya baktığımda karman çorman bir adam görüyorum. Hafif kel, biraz karizmatik aşırı iddialı… Yok öyle düşündüğünüz gibi özel okullarda okumuş insanların şımarık tiplemelerinden değilim. Devlet okullarında hep sağlam öğretmenlere rastlamış şanslı argoca ballı adamlardan bir tanesiyim. Yani gel zaman git zaman delirmedim. Yahutta farklı bir adam olmam bana öğretilmedi. Basmakalıplıktan hiç hoşlanmadım sadece bu kadar. Yaramaz bir adam olmam kimi rahatsız eder ki?



Bu satırları okuduktan sonra gidip instagram’da ki fotoğraflarıma bakacaksınız dimi. Kıyamam. Çok beyefendi bir adam var sanki orada. Öyleyimdir efendim. Yedi Göbek olup olmadığı belli olmayan bir İstanbullu var karşınızda. İyi giyinimli olmaya eh işte bir şeyler yapmaya çalışıyoruz derim geçerim. Ha şu kravat mevzuu var birde. Ben hala kravat bağlayamıyorum. Gülmeyin. Trigonometri de çözemem hala. Bir gün bağlamayacağım bunu böylece sarksın dedim patladı gitti. J İşin özü zaten nefes aldırmıyordu iyi oldu. Kimi rahatsız ediyor ki o bağlanmamış kravat? Yaramaz herifim işte.

Üniversite sınavına hazırlanırken gözüm kitapta aklım projelerimdeydi. Sevmem ben öyle saatlerce çalışmayı. Sevemedim gitti. Bir gün bir matematik dersinde Özlem hocanın dersiydi evet evet Özlem hoca meğersem Matematik-Fen dersini anlatıyormuş. Gülmeyin. Ama hiçbir şey anlamadım. Hocam bu YGS’de kaç tane çıkacak dediğimde ‘kuzum ben LYS anlatıyorum’ dediydi… Ne severim ben Özlem Hocamı ne severimmmm….

‘Niye herkes bu kadar ciddi’

Yok bu başlıkla yeni bir paragrafa başlamam lakayık bir adam olduğum anlamına çıkmaz. Bu ciddiyetin temelini merak ediyorum. Cenaze evinde miyiz yahu. Benim için bir kahkaha bırakın şimdi bu noktadan sonra. (Evet şimdi) Gülmek… Bir abartırım aslında. Ruh durumuma bağlı patlarım bir kahkaha. Sen gülme derler genelde. Nedenmiş efendim parayla mı şu gülme işleri. Öyleyse Saba Tümer’in ödediği para miktarı nedir? Yok aklınızdan Saba Tümer’i taklit ediyorsun geçmesin öyle hemen. Dedim ya taklit maklit benlik bir durum değil. Ben benim işte. Yaramazım…

Hadi güldük eğlendik az detay vereyim. Bir seksen boylarında, hafif kilolu göbekten) sağlam kel bir adamdan bahsedeceğim şimdi sizlere. Yalnızım demeyeceğim. Siz varsınız bu saatten yalnızım dersem tenekeler çalınır arkamdan. Yok ne diyecektim unuttum. Saçmalamış burada bunu yazarak mı diyeceksiniz. Neden? Sizde unutmuyor musunuz? Mesela gülmeyi, ya da seviyorum demeyi. Ha bir de rica minnet olaylarını. Bir merhaba demeyi yahutta bir tebessüm etmeyi. Siz de unutuyorsunuz bilmiyor muyum sanki? Yani ben öyle düşünüyorum. Yoksa sizde çok iyi insanlarsınız eminim. İnsanlık hali. İnsanlık hali demişken ‘Ok’ demek insanlık hali değildi büyük tembellik bunu sakın yapmayın tamam mı? ‘ok’ diyormuşsunuz yine çok güldüm. Gülerim efendim kim kimse kim ama ben hiç kimse değilim, Evinizin Yaramaz Çocuğu Sefa Alkaya’yım.

Nasıl bitse bu öykü bilemiyorum. Aslında bu öykü bitmez bende laf çok. Ama biraz Begonvilleri Beraber Öldürdük Sevgilim kitabımdan bahsetmek istiyorum sizlere. Okuyanların mutlulukla kitaplıklarına bıraktığı bir kitap oldu kitabım. Yorumlar hiç kesilmedi. Melankolik ve bir o kadar da aşkı barındıran bu kitapta herkes kendinden bir şeyler bulabildi. Belki tam anlamıyla başarılı bir öykü kitabı değil ama sizin hikâyeleriniz buna inanıyorum…


Yaramazlık yapma vakti şimdi yurtta son ses müzik dinleyip oda arkadaşım Osman’ı uyandıracağım

.
Nokta
Bitti.
Öykü bitti.
Yok yanlış anlamayın bu yazılan size anlattığım kadarı bitti.
Devamı mı? Devamı yaşanıyor…
Bitti.
İkinci kere (.)
Nokta…
İyi günler, İyi Uykular