Hakan Çelik 'Devlet efelikle yönetilmez'
HABERİ PAYLAŞ

'Devlet efelikle yönetilmez'

Haberin Devamı

Türkiye’nin dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, neredeyse 50 yıl aktif siyasetin içinde kaldı. Parti genel başkanlığı, 12 seneye yakın süreyle başbakanlık ve en sonunda cumhurbaşkanlığı yaptı. Eleştirenleriyle destekleyenleriyle Türkiye’de siyasal yaşamın en önemli figürlerinden biri haline geldi. Siyasal tespitleriyle daima ilgi odağı olmayı başardı. Bugün 86 yaşında olmasına rağmen şaşırtıcı bir dinamizmle Türkiye’nin sorunlarına kafa yormaya ve açıklamalar yapmaya devam ediyor.

Süleyman Demirel’le dün başkent gündeminin en yoğun olduğu saatlerde Güniz Sokak’taki konutunda görüştüm.

Balyoz Hareket Planı’yla ilgili iddiaları ve son gözaltı dalgasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakıyoruz kimi isimler gözaltına alınıyor, kimileri tutuklanıyor. Peki tutuklama ne zaman olur? Eğer zanlının kaçma ya da delilleri karartma ihtimali varsa. Aksi halde her aklınıza geldiğinde tutuklama yoluna gidemezsiniz. Şimdi bir kişiye orduyu teslim ediyorsunuz. Bir asker bu seviyeye gelinceye kadar 40 sene geçiyor. Türkiye’nin 12 orgenerali 240 generali var. Bunlar kolay yetişmiyor. “Şu insanların tutuklanmasından zevk mi alıyorsunuz?” diye sorarlar insana. Bir de bütün bunları niye şimdi yapıyorsunuz da mesela bir ay sonra yapmıyorsunuz. Vatandaşın önemli bir bölümü bu yaşananların Erzincan-Erzurum olaylarını kapatmak için yapıldığını düşünüyor. Bütün bu olup bitenlere iç siyasetin güç gösterisi olarak bakanlar çoğunlukta.

Dinlemelerin yaygınlaşması hatta Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un bile dinlenmiş olması sizi endişelendirdi mi?

Türkiye’de devlet en itibar etmesi gerekenleri bile dinliyor bu durumda ağır bir şüphe ortamı meydana geliyor. 300 milyonluk Amerika’da topu topu 7 bin kişi dinlenmiş. 70 milyonluk Türkiye’de ise 70 bin kişi. Türkiye bir korku tünelinin içine girdi.

Hükümet, yaşananları hukuk ve demokrasinin üstünlüğü için mücadele olarak değerlendiriyor. Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Siyasi iktidar bugün her şeyiyle devletin kurumlarıyla çatışma içinde. Devletin temel kurumları, yargı, asker, mülki irade, üniversite “saldırıya uğruyoruz” diyor.

Kişilerin gece yarısı evleri basılmak suretiyle bir şeyler aranıyor. Birtakım ihbarlar neticesinde suçluların tespitinde uygulanan yönteme eleştirilerim var. Birincisinde, insanların ev telefonunu dinliyorsunuz, mahremiyetlerine müdahale ediyorsunuz, ikincisinde evlerine fiziki olarak girip masumiyetlerine müdahalede bulunuyorsunuz. Peki ne arıyorsunuz? “Suç delili” ama suçun ne olduğu bile belli değil. Adamı suçlamak için suç delili aranıyor. İnsanlar otomatikman suçlu ilan ediliyor. Sonra suçsuzluklarını ispatlamaları isteniyor. Hukukun temel ilkesi ihlal ediliyor. Nedir temel ilke; kişi, suçluluğu ispatlanıncaya kadar suçsuzdur!

Peki bunlar Türkiye’de ilk kez mi yaşanıyor? Geçmişte de olmadı mı?

Hayır, Türkiye’de daha önce hiç böyle şeyler olmadı. Korku ortamı Türkiye’deki düşüncelerin kelepçelenmesine neden oldu. Devlete hizmetleri olmuş kıymetli bir insan bugün ziyaretime geldi. “Sabah kapımız çalındığında içimiz titriyor acaba bir şey mi olacak korkusuna kapılıyoruz” dedi. Böyle şey olur mu? Churchill demokrasiyi şöyle tarif eder: Alacakaranlıkta kapınız çalınırsa bunun sütçüden başka birisi olmadığına eminseniz işte bu demokrasidir...

Hükümet asker ilişkileri nereye gidiyor?

Genelkurmay’ın bir ünitesi var. Seferberlik Tetkik Dairesi. Sivil yargı gidiyor “kozmik oda”yı arayacağım diyor. Daire Genelkurmay’a ait... Genelkurmay da devlete ait... Acaba orayı aramak yerine Genelkurmay Başkanı’ndan orada aradığı şeyi talep edemezler miydi? Siyasal iktidar “Asker masker tanımayız” demek istiyor herhalde. Eğer maksat askerin moralini çökertmekse yapılanlar fevkalade yanlıştır. Anayasanın 117. Maddesi Bakanlar Kurulu’na askeri motive etme görevi veriyor. Bakanlar Kurulu askerin moralini bozmaktan değil yükseltmekten sorumludur. Devlet efelikle yönetilemez! Kuvvet gösterdiğiniz insanlar da devletin görevlileridir. Bunlar sizin karşınızda değil sizin insanlarınız. Askerlik bir kurumdur. Bu kurumun içinde hata yapanlar varsa bu hatanın üstüne varmak başka şeydir. Ordu kumandanı 300 bin kişiyi komuta ediyor. Siz bunu yaparak prestijini yok ediyorsunuz. Kusuru varsa değiştirin o komutanı. Genelkurmay Başkanı’nın kozmik odada aradıklarınızı vermeyeceğine inanıyorsanız onu da değiştirin. Ama bugün yapılanlar yanlıştır.

Avrupa Birliği bu süreci destekliyor gibi görünüyor?

Hükümet bunu “Türkiye’yi askeri vesayetten kurtarmak için yapıyorum” diyorsa bunun yöntemi yanlıştır. Rejimi işler hale getirmenin tek yolu kurumları tahrip etmek değildir. Türkiye’de bir Silivri mahkemesi kuruldu bir de Ergenekon davası var. Bunun bir terör örgütü olduğu belirtiliyor. Ama hala örgüt yok ortada! Bunlar içinde muayyen suçları işleyenler olabilir. Bunları kimse savunmuyor. Ama hiç suç işlememiş insanlar arasında “suç işleyecekti... ” diye iki seneye yakın süredir içeride yatmakta olanlar var. Bu yargısız bir infaz halini almıştır.

Türkiye Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Erzurum savcısıyla ilgili kararını hala tartışıyor. Sizce doğru bir karar verdiler mi?

HSYK’nın siyasi bir karar vermiş olacağına inanmıyorum. Bence görevlerini yaptılar.

Türkiye bugünkü koşullarda yeni bir anayasa yapabilir mi?

Bu halkın yüzde 92’si bu anayasaya kabul yönünde oy verdi. Buna kalkıp “Bir askeri anayasadır” diyerek küçümsemek yarar getirmez. Türkiye hala onun hükümlerine göre yönetiliyor. Evet, daha iyi bir anayasa lazımdır. Ama şu anda bir anayasa yapmak zordur, Türkiye’de zihinler karışıktır. Çünkü cumhuriyetin temel felsefesi tartışma haline getirilmiştir.

TBMM’nin anayasa yapma fırsatını kaçırdığı görüşüne katılıyor musunuz?

Ben bu meclisin böyle bir fırsata sahip olduğuna hiç kani olmadım.

Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan ile ilgili açıklamaları Milliyet’te yayınlandı. 27 Nisan’ın bir muhtıra olup olmadığı tartışılıyor. Sizce bir muhtıra mıydı?

Hükümet o dönem 27 Nisan için “Bir muhtıradır” demedi. Genelkurmay Başkanı o dönemde bir muhtıra verecek olsaydı, herhalde tek başına vermezdi.

Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 5 mi yoksa 7 yıl mı?

Bence fark etmez. Ha 5 yıl ha 7 yıl. Bu tartışma gereksiz demiyorum ama ben çok önemsemiyorum. Hiç olmazsa şu an için Türkiye’nin hayati bir tartışması değil.

Eski bir cumhurbaşkanı olarak, Cumhurbaşkanı Gül’ün performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Abdullah Gül bence bütün Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak için elinden gelen gayreti gösteriyor. Nezaketle ve muhabbetle hareket ediyor. Ama tabii ki bir siyasi partinin getirdiği bir cumhurbaşkanı olduğu için tartışmalar her zaman olacaktır.

Erdek’te Başbakan hakkında küfür içeren sözlerin yer aldığı bir işaret ve parolanın kullanıldığı söyleniyor. Ne diyorsunuz?

Bunlar çirkin şeylerdir. Sorumluluk sahibi kişiler bunları yapmaz. Tartışmaları küfür noktasına vardırmadan yapmak lazım. Ülkeyi yönetenlerin de başkalarının da ülkeyi yönetenlere küfretme hakkı yoktur.

YARIN: Cemaatler ne istiyor? İrtica tehlikesi var mı? Ekonomi ve dış politika ne durumda?

3

Sıradaki haber yükleniyor...
holder