Pazar Postası Dans ederek şükrediyor yemekleri büyülüyorlar
Paylaş
Dans ederek şükrediyor yemekleri büyülüyorlar

Dans ederek şükrediyor yemekleri büyülüyorlar

Bu yazı 24.20.2010 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır

Haberin Devamı

Fotoğraflarda gördükleriniz Dilara Erbay’ın sahibi olduğu Arnavutköy-Abracadabra lokantasının ikinci katında gerçekleşiyor. Bahar Sarah tezgaha çıkıyor, dans ediyor. Tabiri yerindeyse döktürüyor! Mutfakta çalışanlar ise tencere, tava, kuru patlıcan ellerine o anda ne gelirse ritim tutuyor. Müşteriler yemeklerini yerken dansa katılıyor, Bahar Sarah’a eşlik ediyorlar. Seksi dansçıysa tezgahta kendinden geçiyor. Ona ne yaptığını sorduğumda “Hepimizin gerçeği yemek, dans ve ritim. Ben de burada yemekleri kutsuyorum, enerji topluyorum, aynı zamanda enerji veriyorum” diyor. Bunların hepsi Abracadabra’da ‘Balım, kaymağım, göbeğim’ gecelerinde oluyor. Bahar Sarah gösteri boyunca lokantaya gelen herkesi büyülüyor. İsviçre’de iki yıl tıp eğitimi alan bu çılgın dansçıyı yakından tanımaya ne dersiniz?

Haberin Devamı

Merve Özaytekin

mozaytekin@posta.com.tr

Adınız Bahar, soyadınız Sarah. Siz aslen nerelisiniz?

Aslen Türküm. Anneannem ve dedem zamanında İsviçre-Zürih’e çalışmaya gitmiş. Ben de İsviçre’de doğdum, büyüdüm. Asıl adım Bahar, soyadım da Sarak. Okuldaki arkadaşlarımın bana Sarah demesiyle Sarah ikinci adım oldu.

Dans etmek ne zaman kanınıza girdi?

Çocukluğumdan beri dansa ve tiyatroya yeteneğim vardı. Daha 5 yaşındayken oturduğum yerden kendi başıma reklam filmi çekerdim. Her şeyi sorguladım, empati yeteneğimin çok kuvvetli olduğu söylenirdi. En ilkeli, en basiti en doğru bulurdum. Daha o yaşlarda sevgi, ritim, dans hep hayatımızda olmalı derdim. Dayımın Elvis Presley plaklarını, annemin Barış Manço kasetlerini koyar dans ederdim.

Hikayenin devamı bir dans okuluna yazılmanız mı?

Eğitim aldım ama kimse beni yönlendirmedi. Önce güzel sanatlar resim bölümüne girdim. Ama ailem sanatla, dansla, hatta tiyatroyla bile uğraşmamı istemedi. Madem insan vücudu ilgimi çekiyor ben de tıbba geçiş yapayım, bari doktor asistanı olayım dedim.

Aileniz çok ciddi midir?

Onların tiyatroyla, dansla alakası yok mudur? Aksine... Annem çok iyi dans ederdi. Özellikle kadın kadına olan özel günlerde, kına gecelerinde çok iyi göbek atardı. Annemin de babamın da oyunculuğa müthiş kabiliyeti vardı. Annem bıyığını takar erkek olur, çok iyi sarhoş taklidi yapardı. İkisi de çok yetenekliydi ama yaptıklarını sadece hobi olarak görüyorlardı, benim meslek olarak yapmamı istemediler. Ben hep içgüdüsel olarak dans etmek, oyunculuk yapmak istedim.

Haberin Devamı

Sonra?

İki yıl tıp okudum. Derslerim de çok iyiydi. Arada da hobi olarak tiyatroya, dansa devam ettim. Ama hayatımı hemşire ya da doktor asistanı olarak geçirmeyi düşünemiyordum. İsviçre’deki sistemin teorik, kuralcı havası beni yordu.

Ne yaptınız?

Tiyatroya girdim. Aynı zamanda modern dans, Afro, caz, Hint danslarıyla ilgilendim. Oryantal dansın en sağlıklısı olduğunu gördüm. Ne yazık ki, tiyatro da tıp gibiydi. Aynı sistemde, teorik işliyordu. Bir de psikolojik sorunları olan sanki tiyatroya tedavi olmak için okumaya geliyordu. Bense her şeyin çok daha ilkel olması gerektiğini düşünüyordum. O bölümü de bıraktım, küçük bir tiyatroya girdim çalıştım.

Nedir bu, kendinizle verdiğiniz gençlik savaşı mı?

Haberin Devamı

Ergenlik çağındaki kızgınlık diyelim. Ancak 24 yaşında kayboldu. Gördüm ki, herkes varoluşun, hayatta kalmanın çabasında. Ben de hayatla savaşmamaya karar verdim. İsviçre sanat konusunda çok ilerlemiş değil, bir banka ülkesi. Oyunculuğa devam etmem gerekiyorsa Almanya’yda tiyatro yapmaya başladım.

İstanbul’a neden geldiniz?

Aslında ailem İstanbul’dan Zürih’e gitmiş. Bense İstanbul’a pek gelmiyordum. Çok merak ediyordum. İsviçreli gibi yaşıyordum. 1999 Marmara Depremi olunca deprem bölgesi Gölcük’e yardıma geldim. Ve geliş o geliş, kaldım.

İstanbul’un nesi cezbetti?

Hiçbir şeyi. Kimseyi de tanımıyordum. İçimden bir ses ‘1 yıl kal’ diyordu sadece. Sinan Çetin’in ajansına başvurdum. Birkaç reklamda, dizilerde oynadım. Sonra İstanbul’da tanıdığım nadir müzik gruplarından Baba Zula’ya mail attım. Dans etmek istediğim bir grup varsa o da Baba Zula’dır diyordum. Tanıştık, onların performansı sırasında ben de dans ediyorum.

Abracadabra ve Dilara Erbay’yla nasıl tanıştınız?

Haberin Devamı

Arkadaşlarım Dilara ile benim çok iyi anlaşacağımızı söylüyordu. Tanışır tanışmaz da ‘Balım, kaymağım, göbeğim’ projesini oluşturduk. Ve kendimi buldum.

‘Balım, kaymağım, göbeğim’de nasıl kendinizi buldunuz?

Mutfak tezgahında yaptığınız dansın anlamı ne? Dedim ya hep ilkellik, hep basitlik arıyordum diye. ‘Balım, kaymağım, göbeğim’de de asıl konsept ilkellik. İnsanların hayatı eskiden çok basitti. Şimdiyse sürekli tüketiyoruz, alıyoruz, satıyoruz. Ama asıl mutluluk yemek, dans ve ritim. Hepimizin gerçeği bu. O yüzden buraya gelen herkes benim yaptığım dansla çok mutlu oluyor. Ritim tutuyor, yemek yiyor, dans ediyor.

Biraz daha açıklar mısınız?

İlk insanlar mağaraya bir şeyler çizerdi, ritim tutarlardı, şarkı söylerlerdi. Ben de burada dans ediyorum. Abracadabra’daki ekip ritim tutuyor. Ve restorana gelen herkes buna katılıyor. Tavalar, kaşık çatal, tencere kapağı, kuru patlıcan gibi her şeyden ses çıkarıyoruz.

Dans ederken ne düşünüyorsunuz, ne oluyor?

Tezgaha çıkmadan hazırlanmıyorum, o an hemen enerji geliyor. Yemekleri kutsuyoruz, yemeğe şükrediyorum. Dans ederken başka bir dünyada oluyorum, değişiyorum. Dua ediyorum içimden ama bildiğiniz dualar gibi değil, başka bir boyuta geçiyorum. Görüntümün bile değiştiğini söylüyorlar.

Sizi garipseyenler, çılgın diyenler var mı?

Hayır olmadı. Ama yaptığım dansı nereye koyacaklarını bilemiyorlar. Garip, tuhaf bile demediler. Sadece “Çok yüksek enerji veriyor” bu dans dediler.

Kıyafetleriniz de çok değişik...

Zelal Aydemir diye bir öğrencim yaptı kıyafetlerimi. Hobi olarak bezelyeden fasulyeden kıyafet tasarladı bana.

Sizinle bu çılgınlığa kimler katılıyor?

Listanbul diye bir grupla çalışıyorum. Orada Ali Babaç, Müslüm Döner diye iki arkadaşı ritim yapıyor. Ama mutfakta kim varsa ritim olarak katılıyor. Amaç da herkesin katılması. Bu bir gösteri değil, interaktif bir şey. İsteyen gelip mutfağa girsin ritim yapsın, bazen bütün garsonlar gelip ritim tutuyor. Mutfaktaki yemekçiler ritime göre yemek yapıyor. O dansı herkes gelip seyredebiliyor, dans edebiliyorlar. Herkesin katılmasını istiyoruz.

Oryantal danslı parti için oryantal menü hazırlığı

‘Balım, kaymağım, göbeğim’ gecelerinde siz ne yapıyorsunuz?

Ben de çok eğleniyorum. Bu ritüeli günlük ağacı tütsüsüyle başlatıyorum. Ve daha sonra büyülü yemekleri pişirmeye başlıyoruz. Bu büyü zannettiğiniz gibi değil. Yiyeceklerle müzik yapıyoruz, yemeklerin içine müzik giriyor. Böylelikle içine aşk ve ruh da girmiş oluyor!

Bu gecelerin devamı olacak mı?

Elbette. Bundan sonra performans sonrası hem oryantal mönü hem de parti olacak.

Oryantal menüde neler var?

Arap köftesi, humus, falafel, muhammara, ot kavurma, ayvalı kebap, baklava gibi pek çok şey. Ayrıca Eylül Bar’la ortak Arnavut Köy Cadıları adlı hem yemeli hem de eğlenmeli bir parti yapacağız.

‘Balım, kaymağım, göbeğim’ partileri ne kadar olacak?

70 TL.

Bunlardan nasıl haberdar olabiliriz?

Abracadabra’nın facebook’taki sayfasını, www.abracadabra-ist.com’u ya da www.dilaraerbay.com’u takip etmeniz gerekiyor. Ayrıca Bahar Sarah balans dans dersleri de verecek. Yogayla karışık, dengeyi sağlamak amaçlı yapılan bir dans bu.