Mehmet Ali Birand Dananın kuyruğu bu hafta sonu kopuyor
HABERİ PAYLAŞ

Dananın kuyruğu bu hafta sonu kopuyor

Haberin Devamı

Bu hafta sonu fırtına var. Öyle gelişmeler yaşanacak ki, heyecan duyulacak ve çok şey değişebilecek. Bakın hemen sayayım:

-Şike davasına bakan mahkeme kararını alacak ve pazartesi sabahı da açıklayacak. Birkaç haftadır -özellikle UEFA’nın kararından bu yana- Aziz Yıldırım’ın beraat edeceği tahmin ediliyor. İnşallah olur.
- Pazar günü Kiev’de Avrupa Kupası Finali oynanacak. Sahaların yeni şeytanı Balotelli’nin bu defa da İspanya’yı devirmesi bekleniyor.
-Avrupa Birliği zirvesi bitecek ve Euro’nun geleceği saptanacak. Ya Almanya istediğini elde edip Euro’yu kurtaracak ya da krizin boyutları artacak.
-Özel Yetkili Mahkemeler hakkında karar verilecek. Cemaat ile AK Parti iktidarı arasındaki savaş giderek sertleşiyor. Bu mahkemeler ya kalkacak veya makyaja uğrayacak. Binlerce kişi yasa tasarısını bekliyor.

[[HAFTAYA]]

-Leyla Zana ile Başbakan Erdoğan görüşecek. Zana acaba yeni bir “Arabulucu” mu olacak? Yoksa BDP’de bölünme mi başlayacak? Bu soruların yanıtlarını tartışacağız. Daha ne istiyoruz ki... Bol ‘eğlenceli’ bir hafta sonu bizi bekliyor.

Simi Türkler’i bekliyor


Ege sahillerinde yaşayanların en sık ziyaret ettikleri ve en keyif aldıkları Yunan adalarının başında Simi gelir. Datça yarımadasının hemen yanı başındadır. Limanı, her gün Türk kotraları ve hem Türk hem de yabancı turistleri taşıyan guletlerle doludur. Simi’yi diğer Yunan adalarından ayıran en önemli özelliği, bir inci gibi bakımlı olmasıdır. Yıkık dökük bir bina göremezsiniz. Hepsi pırıl pırıl boyanmış ve bakımlıdır. Plastik masa veya sandalye bulamazsınız. Yolları tertemizdir. Dükkanları alış veriş için özellikle donatılmıştır.

Restoranlarıyla, eğlencesiyle çok farklıdır. Zaten bu sayede Yunanistan’daki kriz henüz buraya uğramış değil. Hala harıl harıl çalışıyor. Yıllardır giderim ve her defasında da büyük keyif alırım. Bu defa Simililerden şikayet dinledim. “Neden Türkler sadece limana girip gidiyorlar, adamız çok güzel. Başka yerlerine neden gitmiyorlar? Neden yatırım yapmıyorlar?! “ dediler. Doğrudur, adaya tekneleriyle gelen Türklerin önemli bir bölümü, önce Manos’a gidip yemek yerler, bol bol eğlenir, biraz alış verişten sonra limandan ayrılır. Simililer işte bundan şikayetçiler. Gerçekten de dolaşıp gördüm, harika bir tabiatı var. Tavsiye ederim, bir taksiye binin ve adanın turunu atın. 1 saatte dolaşabilirsiniz.

Fazla vakit harcamak istemezseniz, hiç değilse limanın karşısındaki tepeye çıkın, kiliseleri görün yeter. Simi’yi sadece Manos’ta eğlenmek gibi görmemek gerek. Hiç unutmuyorum, 10 yıl önce 50 bin dolara satılan eski evler, bugün tamir edildikten sonra 750 bin dolara gidiyor. Böylesine zenginliğe sahip bir yer. Artık Yunan adalarıyla barıştık. Onlar da bizimle barıştılar ve bizlere alıştılar. İşte bu nedenle, Simi’ye artık farklı bakmamız gerekiyor. Aslında sadece Simi de değil. Ulaşımı kolay adalar da, Samos-Rodos-Kos-Sakız aynı şekilde bizleri bekliyor. Sadece gidip denize girip, yemek yiyip geri dönmeyi değil, yatırımı bekliyor.

EKRAN TATİLİ BAŞLADI...

Kanal D Ana Haber’de iki aylık ara verdim. İzne çıkıyorum. Eylül başında tekrar buluşacağız. Ancak POSTA’daki yazılarıma Temmuz sonuna kadar devam edeceğim. Yani daha birlikteyiz.

Kupa’da alkışladık, LİG’de canına okuruz...

70 milyonluk Türkiye sporcu yetiştiremiyor. Statları dolduruyoruz, ancak yetenekli futbolcu sayımız az. Avrupa’da doğup yetişmiş olanların peşinde koşuyoruz. Basketbol çok seyirci çekiyor, ancak ‘star’ basketçimiz bir elin beş parmağını geçmiyor. Voleybolda da durum farklı değil. Wimbledon çok izleniyor, oysa kendini gösteren bir ‘raketimiz’ yok. Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılamadık ya, kendimizi Cüneyt Çakır ile avutuyoruz. Eller üstünde taşıyoruz. Yorumcular, maçı bırakıp hakemimizin başarılı olup olmadığını anlatır oldular. Bir hata yapmasın diye, her düdük çalışında yüreğimiz ağzımıza geliyor. Ancak siz bakmayın, bu balayı fazla sürmez. Bizde, başarılı olanlara fazla nefes aldırılmaz. Bakın göreceksiniz, Avrupalı takımları yöneten ve iyi puan alan Cüneyt Çakır, ligler başlayınca yerden yere vurulacak. Futbolcularımız üstüne yürüyecek, maç kaybeden teknik direktörler suçu O’na yükleyecekler. Çakır başarılı olduğuna çok pişman olacak...

Elif Şafak’tan ‘Şemspare’


“Gönülden yazılmış her roman, her hikâye, her kelime bir şemsparedir.” “Şemspare”, Elif Şafak’ın denemelerinden oluşan son kitabının adı. Doğan Kitap’tan çıktı. Son yılların en önemli Türk yazarlarından olan Şafak’ın 2010 yılından bu yana Habertürk Gazetesi’nde yayınlanan yazılarından oluşan Şemspare’de 60’ın üzerinde deneme bulunuyor. Şemspare’de kadın, edebiyat, yolculuk ve güncel konular hakkında Şafak’ın geçtiğimiz senelerde neler düşündüğünü, hissettiğini okuyacaksınız. Yazarın metinlerine, M.K. Perker’in illüstrasyonları eşlik ediyor. Elif Şafak’ın kaleminden çıkan hikayeler art arda sıralandığında çok etkileyici bir kitap ortaya çıkıyor. (www.dogankitap.com.tr)

‘Ah Oralcığım, benim selülitler de çoğaldı!!!’

Oral Çalışlar’ın salı günkü yazısı harikaydı. Magazin basınında Hülya Avşar, Gülben ve Deniz Seki’nin selülitleriyle ilgili yayınlara dikkat çekip, besbelli kafası atmış, “Yetti artık” diyen bir köşe yazısıydı. İşin içine bizleri de (yani erkek takımını) sokmuş. Medya dünyasındaki erkek egemen yapıya dokunduruyor. Merakla okudum. “... “Mehmet Ali Birand’ın saçları döküldü”, “Ali Kırca’nın göbeği sarktı” gibi manşetlere hiç denk gelmiyorum...” Geri kalır mıyım, ben de son dedikoduları topladım... Ah Oral kardeşim ah, sorma... Saçlar döküldü. Dahası, Allah’tan magazinciler göremiyor, benim selülitler de felaket durumda!!! Hasan’ın kırışıkları, özellikle kaptanlığa soyunduğundan bu yana çok arttı. Ali Kırca’nın göbeğini uzun süredir göremedim, zira ekranda hep yarısını görüyorum. Bu hafta sonu Kiev’deki kupa finaline gideceğiz. Orada dikkat eder ve sana hemen yazarım kardeşim...

Sahil güvenlik botları lütfen biraz yavaş olun...


Benim bir motorum var ve yaz ayları boyunca Ege ve Akdeniz’de dolaşırım. İlkbahar ve sonbaharda da İstanbul, özellikle de Boğaz’da tur atarım. Sahil Güvenlik botlarından açıkça şikayetçiyim. Nedeni de koyların yakınında veya turistik bağlama-dolaşma bölgelerinde öylesine inanılmaz bir hız yapıyorlar ki, insan deliye dönüyor. İster gulet, ister küçük veya büyük olsun teknenizde otururken, içiniz dışınıza çıkıyor. Masaların üstündekiler yerlere dökülüyor. Sandalyenizden düşüyorsunuz. Tüm keyfiniz kaçıyor. Ne o, ailece tatile çıkmış, dünyanın parasını verip, arkadaşlarınızla denizde bir hafta geçirmeye karar vermişsiniz. Şimdi bana ne yanıt verileceğini biliyorum... “Efendim, ihbar üzerine ya pislik atan bir tekneye ya insan kaçakçılarına veya kaçak kotralara müdahale edebilmek için tabii ki hızla olay yerine gitmemiz gerekir. Keyif için hız yapmıyoruz ki...” Rutin devriye gezen “Güvenlik botları” da mı hız yapmalı? Defalarca aynı kıyıda, aynı hızla dolaşan güvenlik botlarını bizzat gördüm. Hele İstanbul Boğazı’nda hız yapan botlara ne demeli? Oysa Boğaz’da hız yasaktır. Güvenlik botunun hız yaptığını görenler de bastırıyor ve etraf birbirine giriyor. Bir önerim var: Eğer görev halindeyse, güvenlik botları da (polisler gibi) sirenlerini veya özel ışıklarını kullansınlar. O zaman biz de durumu anlayalım. Sinirlenip ağzımıza geleni söylemeyelim.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder