Yazgülü Aldoğan Cinsellik aşktan geçer
HABERİ PAYLAŞ

Cinsellik aşktan geçer

Haberin Devamı

Fransız filmlerini sever misiniz? Tam “Fransız”dırlar! İlişkiler, aşk, cinsellik, kafaları karışık çiftler üzerinedir, yemek ve yatak sahneleri içerir. “Aşk Sanatı” adlı yakında piyasada olacak son film de öyle. Filmde bir görünüp bir kaybolan çiftlerin aşk ve cinsellik, cinsel özgürlük anlamında biraz kafaları karışık. Bizde olsa en az 3-4 töre cinayeti çıkaracak olay, bir iki damla göz yaşıyla geçiyor, gidiyor!

Filmde beni en çok çarpan konu, aşk ve cinselliğin ayrıştırılması. İkisi ayrı şeylermiş, birbirinden bağımsız olabilirmiş gibi. Benim tartışmak istediğim konu da bu. Çünkü geçenlerde taa Kanadalardan gelip benimle “Kiralık Adam” dolayısıyla röportaj yapan tv programcısıyla da aynı konuda anlaşamadık. Ben diyorum ki kadınlar (tabii ki genelde) aşık olmadan cinsellik yaşayamaz. O da diyor ki ikisi birbirinden bağımsız!

[[HAFTAYA]]

Ben diyorum ki sen beni anlayamazsın, çünkü erkeksin, erkekler böyle düşünüyor. Onların kafası cinselliğe daha açık. Duygusal olarak bir şey hissetmedikleri zaman da sevişebiliyorlar. Kadınlar ise (kocalarına itaat etmek dışında) sadece aşık oldukları zaman cinsellik yaşıyor. Filmde de iki kadın tartışıyor. Birinin hayatında kimse yok, dolayısıyla cinsel hayatı da yok. Öteki bunu anlamıyor, “Nasıl olur, cinsel hayatın olmadan nasıl yaşarsın, benim erkek arkadaşımı sana ödünç verebilirim” diyor! Arkadaşı itiraz ettikçe de “Ne var canım, bu bir tür masaj yaptırıp rahatlamak gibi, sen fizyoterapistine aşık olmak zorunda mısın?” diyor.

Hanım Korkmaz’ı tahliye edin!

Fransızlar için değil belki ama bizim gibi Ortadoğulu, Akdenizli kadınlar için aşk, cinsellik için olmazsa olmaz. Cinsellik kafada başlayıp kafada bitiyor çoğumuz için, erkeklerinki ise organın ucunda! İşte bu nedenle 36 yıllık eşini kazmayla öldüren Hanım Korkmaz’ın derhal meşru müdafadan tahliye edilmesini istiyorum. Zavallı kadın, tam 36 yıldır, hayvanlarla bile ilişkiye giren kocasının her türlü fantazmına ve tecavüzüne boyun eğmek zorunda kalmış, bir de “sen de kadın mısın?” hakaretlerine, dayak ve şiddetine. Daha sonra 36 yıl niye dayandığı sorgulanabilir belki..

Masmavi bir gece

Yer gök maviydi. Deniz mavi, gök mavi, duvarlar mavi, ışıklar mavi, kadınların şalları mavi. Müzik Mavi! Resimler Mavi! Marmara Denizi’nin kıyısında, İstanbul Modern’deyiz. Burhan Doğançay’ın hayatı boyunca yaptığı resimlerden oluşan serginin en önemli tablosu Mavi Senfoni. Bundan esinlenerek Kamran İnce tarafından bestelenen eser: Mavi Senfoni. Hüseyin Sermet’in piyanoda seslendirdiği eseri Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay başta olmak üzere seçkin bir davetli topluluğu izliyor. Serginin sponsoru olan Yıldız Holding adına Ali Ülker ve Zühal Şeker, konser sonrası yıldızlı mavi gecede bir de caz dinletiyor konuklarına.

Doğançay’ın duvarları konuşuyor


Gece o kadar güzel ki, Modern Sanat’ın yöneticilerine “Bu düzenlemeyi hiç kaldırmayın, burada arada bir toplanalım” diyoruz, Boğaz’a, herhangi bir başka mekana gitmektense! Yıldız Holding uzun zamandır sporun yanı sıra kültür ve sanata da sponsor oluyor. Bir zamanlar bizden değil diye bisküvilerini yemediğimiz Ülker’in şimdi sponsor olduğu sergisine bayılıyoruz, ürünlerine de; davette ikram edilen kirazlı Godiva çikolatalar muhteşem. Şirketlerin imajları için bu tür etkinlikler çok önemli. Şimdi aklıma Ülker denince hep o mavi gece gelecek. Siz davetli değildiniz ama müze açık, perşembeleri ücretsiz, sergiyi gezin, Doğançay’ın çizdiği duvarların sesini dinleyin, çok şey söylüyor!

Biraz hoşgörü, ayıp oluyor

Başta başbakan, hükümet üyelerinin, yöneticilerin, en ufak bir eleştiriye tahammülü yok. Medya mensupları, köşe yazarları, bu dönemde işittikleri kadar hakareti hiç bir dönem işitmedi. Oysa eleştiri, bu işin bir parçasıdır. Eleştiri kötü de değildir üstelik, yol göstericidir, yapıcıdır. Bir yöneticinin kendisini sadece pohpohlayan, göklere çıkaran, öven kişilerle, yazarlarla çevrili olması kadar sakıncalı, tehlikeli bir durum olamaz. Bunun adı dalkavukluktur. Padişahların, diktatörlerin dalkavukları olur. Her koşulda, her durumda haklısınız diye yağ çekerler. Köşe yazarları sadece fikren karşı oldukları değil, tarafını tuttukları görüşleri, kişileri de eleştirir. Eleştirmek zorundadır. Bu kadar öfke, hakaret, tahammülsüzlük niye? Kamu oyu önüne çıkan, bunu sineye çekecek. Bakınız şarkıcısı, sanatçısı, bacağında iki dirhem fazla yağ var diye yemediği laf kalmıyor! Oyunun kuralı bu, biraz hoşgörü lütfen! Hem şamar oğlanına döndürdünüz mü, o lafların etkisi de kalmıyor, akıp gidiyor...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder