Kerem Akça 'Buğday': Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film
HABERİ PAYLAŞ

'Buğday': Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

Haberin Devamı

Semih Kaplanoğlu’nun en yüksek bütçeli filmi “Buğday”, İngilizce çekilmiş bir bilimkurgu örneği. Yönetmenin olgunluğuyla göz kamaştıran imgelerden destek alırken, günümüzün yabancılaşma, kapitalizm ve küresel ısınma sorunlarını masaya yatırıyor. Vizyon haftasının en iyisi olduğu tartışmasız.

Türkiye sinemasının bilimkurgu ezberinde ikonik bir film

Yakın ve belirsiz bir gelecekte, ani bir iklim değişimi meydana gelmiş ve yeryüzündeki yaşamı yok oluşa sürüklemiştir. Genetiğiyle oynanmış tohumların sürdürülebilirliği konusunda bir kaos yaşanmaktadır. Şehri terk edip modern hayata sırtını dönen Cemil’le (Ermin Bravo) tohum genetiği uzmanı Profesör Erol Erin’in (Jean-Marc Barr) yolları Ölü Topraklar’da kesişir. Yeşertecekleri tohumları aramak için çıktıkları yolculuk, Erol Erin’in öğrendiği her şeyi değiştirecektir.

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

Dünyanın tek bir dille konuştuğu ayrı bir düzen… Erol adlı bir ana karakter, onun aradığı Cemil ve iz sürücü Alice… Aslında çok basit ve evrensel bir konu gibi gözüküyor. Ama ilginçtir yönetmenlik koltuğunda Semih Kaplanoğlu oturuyor. Ülkemizin bilimkurgu ezberinde çok ileri gitmeyen denemeler, B-tipi işler görüyoruz daha ziyade. En azından alışkanlığımız böyle.

Ama bu sene saygıya değer bir ‘ruhani’, bir ‘ticari’ tür filmi izledik. Uzay operası “Göçebe” (2017) de ilk film olarak fena bir çıkış değildi. Semih Kaplanoğlu’nun olgunluğundan beslenen “Buğday” ile Amerikan sinemasının çevreci distopyalarıyla Tarkosky’nin ruhani ve mistik dünyasını bir araya getiren bir kıyamet sonrası bilimkurgu filmi izlediğimiz. Serdar Gözelekli-Muammer Koçak imzalı “Durak”ta (2017) ise ‘Açlık Oyunları’ ile furyaya dönüşen oyunlu bilimkurgu filmi alt türünde günümüz toplumunun ‘öldürme/katletme’ ezberine dikkat çekiliyor.

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

“Buğday”da esas mesele ‘bilim mi, din mi?’ye dayandırılıyor. ‘İnsanoğlunu iman mı kurtaracak?’ sorusu soruluyor. Aslında Tarkovsky’nin filmlerinde de benzer sorular görürüz. Bu sebeple de ‘ekin tarlaları’ arayışın merkezine dönüşüyor. Yönetmen ister istemez tarlaların arasında dolaşan Erol’un bir ‘kurtarıcı’ olarak konumlanmasına izin veriyor. Dünyanın ‘tarımsal bölgelere ayrılmış’ portresi, görsel efektlerin ve sanat yönetiminin desteğiyle gayet profesyonel duruyor.

Amerikan distopyasından Tarkovsky mistisizmine uzanan bir omurga

Bu yolda da ilk 80 dakikada Batı işi ve olgun bir bilimkurgu filmi izliyoruz. Her karesi ince ince hesaplanmış bir işçilik var. Ekolojik felaketlerden ve çevreci metinlerden destek alan “Sessiz Kaçış” (“Silent Running”, 1972) ve “Soylent Green”in (1973) bitkilerin yaşaması için ant içmiş insanları Erol nezdinde natüralist bir arayışı ortaya koyuyor. Burada bunlardan Richard Fleischer imzalı ikincisinin zengin-fakir arasındaki ayrımı net olarak belirleyen yapısı, “Stalker”ın (1979) yoluna giren bir ikinci perde ile Tarkovsky’nin dinle ilişkisinden beslenir hale geliyor.

Kamera kaydırmalarının aldığı uzun planlar ilk bölümde sonu gelecek distopyanın arasına sızıyor. Arka plandaki nesnelere vurgu yapıyor. Özellikle iç ve dış mekanlarda ABD’de çekilmiş sahneler dikkat çekiyor, bütçeyi öne çıkarıyor. 35mm çekimler Giles Nuttgens etkisiyle veriliyor. Açıkçası “Yeryüzündeki Son Aşk”ın (“Perfect Sense”, 2011) yıldırıcı izdüşümlerini doğrudan hissediyoruz. Ama binanın üst katındaki sahne “Dövüş Kulübü”nün (“Fight Club”, 1999) finalini andırıyor.

Yönetmen ruhani kaçışı Doğu’ya yapmış. Bu yolda da dini devreye sokuyor. Açıkçası ‘kapitalizmle boğulan insanoğlunu ne kurtaracak?’ sorusu çok bariz. Çeşitli çitler, çizgiler arasına sıkıştırılan halkın sıkıştığı bölgelerden isyanı söz konusu. Onların kurtarıcısı, ‘seçilmiş kişi’si ya da ‘Neo’su Erol. Yönetmen, “Solaris” (1972), “Stalker” ve “Kurban”ın (“Offret”, 1986) tarlayla ilişkisini son 40-50 dakikada yakalıyor.

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

İnsanoğlunu kim kurtaracak?

Açıkçası bu gözlemin finalde ulaştığı üst açı ile alınan ‘buğday, caminin toprağında gizlenmiş’ vurgusu çok didaktik durabiliyor. Kaplanoğlu’nun sakinliği öne çıkarma arzusu, ‘insanoğlunu iman kurtaracak’ vurgusundan besleniyor. Bu metinlerle Kur’an’daki Kehf Suresi ve Hz. Musa-Hz. Hızır hikayesi işaret ediliyor.

Tarkovsky’deki ‘imge-bakış açısı’ ilişkisinin devreye girmeden işin didaktizmle halledilmesi bir tercih. Ama bu bakış açısı, filmin potansiyelini biraz aşağı çekiyor. Yine de delikten görülen mistik flashback bile ikonik bir an doğuruyor. Belki Tarkovsky usulü, monokrom pelikül destekli, renkli ile siyah arasındaki ilişkiyi kullanan daha şiirsel kareler devreye girebilirmiş son düzlükte. ‘Ölü Topraklar’da ise “Stalker”ın ‘Bölge’si kadar ‘stilize bir kayboluş diyarı’ yaratılmıyor.

Aksine filmin sonuç bölümünde bir ‘peygamber yolculuğu’ canlanıyor. Arka plandaki yıkımın, kapitalizmin yarattığı kaosun bize tesir ettiğini hissediyoruz. Yalnızlaşmanın da adı konuluyor büyük oranda. “Buğday”, besin, natüralizm ve doğa arayışının bilimkurgu sinemasında fazla kullanılmadığı günlerde, bu kavramlara bir de Kaplanoğlu penceresinden bakmamızı istiyor. Onun tasavvufi yaklaşımı ve Erol’da aradıkları da aslında tür sinemasında ‘ustalıklı bir dinginlik’le karşılık buluyor.

Siyah-beyazda sıkışmışlık ya da yok edilmişlik duygusunda İngilizce ana dilin hafif yapaylığı da biraz makineleşme ezberini düzlüğe çıkarma kaygısıyla geliyor. Yönetmenin en rahat izlenen filmi olarak anılabilecek “Buğday”, alttan alta katmanlı bir arayış sunuyor. Günümüzün kirlilik, küresel ısınma, yabancılaşma gibi sorunlarına ‘besin’, ‘buğday’, ‘karınca’, ‘tohum’ ile yeni çözümler üretiyor. ‘İnsanoğlunun yeniden doğumu’nu bulmak için çaba sarf ediyor. “Soylent Green”le “Stalker”ı birleştiren Kaplanoğlu, türe bir ‘Müslüman’ ideolojisi ve gözlemi getirmek istiyor. Amerikan distopyasından Rus mistisizmine geçişi böyle yorumluyor belki de.

FİLMİN NOTU: 6.7

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

Künye:

Buğday
Yönetmen: Semih Kaplanoğlu
Oyuncular: Jean-Marc Barr, Ermin Bravo, Cristina Flutur, Grigoriy Dobrygin, Lubna Azabal
Süre: 128 dk.
Yapım yılı: 2017

‘MUCİZE’: SÖMÜRÜYE AÇIK KARAKTERE BAKIŞ AÇISI METODU

“Mucize”, hayata gözünü defolu açan Auggie’nin irade öyküsünü etrafındakilerin bakış açısından masaya yatırıyor. Oscar adayı “Gizli Dünya” ile parlayan Jacob Tremblay’nin ikinci ciddi rolündeki inandırıcılığına Julia Roberts, Owen Wilson, Izabela Vidovic gibi oyuncular eşlik etmeye çabalıyor.

Ötekileştirilirken sömürülmüyor

Auggie Pullman (Jacob Tremblay), normal bir okula gitmesini engelleyen bir yüz ile doğdu. Beşinci sınıfa başladığında ise kahramanların en benzersizi oldu. Ailesi, yeni sınıf arkadaşları ve diğer toplulukların hepsi merhametli davranarak onu idare etti. O ise olağanüstü yolculuğu ile hepsini birleştirecek bir noktaya gelmişti. Bu aslında doğduğunuzda karışamayacağınızı kanıtlayacak bir ‘mucize’nin habercisiydi.

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

Genelde ‘ötekileştirilen mucize çocuk’ prototipinin üzerine sömürülerek gidilir. “Harika Çocuk” (“Wonder”, 1995), “Küçük Mucize” (“Simon Birch”, 1998), “Umut Mevsimi” (“Bee Season”, 2005) gibi örnekler bir çırpıda akla gelebilir. İşin ya fantastik, ya melodramatik ya da mistik boyutu abartılıp ‘kontrolsüzlük’le ritim problemi devreye girebilir.

Ama üçüncü uzun metrajıyla çıkagelen Stephen Chbosky burada, R.J. Palacio’nun romanından sinemaya uyarladığı “Mucize”de (“Wonder”, 2017) ‘dokunaklı’ durmayı sömürü malzemesine çevirmiyor. Fantastiğe kayıp kontrolü elden de kaçırmıyor. Aksine 10 yaşlarındaki çocuğun etrafındakilerin bakış açısından akan bir ‘başarı hikayesine engebeli yollardan ilerleme’ taktiği benimsemiş.

“Günahlar”ın Rocky Dennis’inin Y kuşağından kardeşi mi?

Aslında senarist-yönetmen, “Unutulmayan Sevgili” (“Jules et Jim”, 1962) etkili derinlikli ve katmanlı gençlik dramı “Saksı Olmanın Faydaları”nda (“The Perks of Being a Wallflower”, 2012) ‘ergenliğe geçiş öyküsü’nü ‘edebi’ rötuşlarla da dinamikleştirmişti. Orada kendi romanını sinemaya aktarmak da bir avantajdı.

Burada ise çocuklardan aile bireylerine kadar bakış açılarını ‘anlatıcı sesi/içses’ tekniğiyle yansıtan bir ‘sinema dili’ni izliyor. Bu tercih okul arka planıyla Payne’in “Seçim”ini (“Election”, 1999) akla getirmiyor değil. Ama bunu yaparken araya Auggie’nin Chewbacca rüyasını soktuğu, ‘büyülü gerçekçilik’ akımından destek alan plan sekans da etkileyici ve dengeli. Fazlasıyla da Carlos Saura ve Victor Erice’nin form tuttukları ilk dönemlerini anımsatıyor.

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

Chbosky kendini yavaş yavaş geliştirip, Peter Bogdanovich’in “Günahlar”ına (“Mask”, 1985) selam çakarken, temiz çekilmiş bir filme imza atıyor. Auggie Wilson, Eric Stoltz’un Rocky Dennis’inin Y kuşağından kardeşi gibi. Film de onun etrafını kurgusundan sinematografisine bir uyum içinde çalışılmış görsel yapıyla örüyor. Görüntü yönetmeni de, kurgucu da, besteci de şov yapmadan bir hedef doğrultusunda buluşuyorlar.

Buna paralel olarak Owen Wilson biraz idare edip rolüne yakışmasa da oyuncu kadrosu cuk oturuyor. Ortak senarist-yönetmen, okul atmosferini ve genç oyuncuları iyi idare etmiş. Tremblay’nin inandırıcılığına etrafındaki karakterler de ısınıyor. Ama film, belki de üç senaristin elinden çıktığı için ‘bakış açısından akma’ stratejisini son 30 dakikada reddederek ‘başarılı olacak birey’in ağlatmasına odaklanıyor. Bu noktada da biraz ‘yarı yolda kalmış’ hissi yaratıyor.

FİLMİN NOTU: 5.7

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

Künye:

Mucize (Wonder)
Yönetmen: Stephen Chbosky
Oyuncular: Jacob Tremblay, Julia Roberts, Owen Wilson, Izabela Vidovic, Noah Jupe
Süre: 113 dk.
Yapım yılı: 2017

KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:

KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ (THE KILLING OF A SACRED DEER): 8.6

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

SOYGUN (GOOD TIME): 7.5
UMUDUN ÖTEKİ YÜZÜ: 7.3
THOR: RAGNAROK: 6.7
KARDAN ADAM (THE SNOWMAN): 6.4
CİNGÖZ RECAİ: 6.3
DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET (MURDER ON THE ORIENT EXPRESS): 6
İŞE YARAR BİR ŞEY: 5.8
AYLA: 5.7
KARE (THE SQUARE): 5.6
SUPERSTAR: 5.1
DAMAT TAKIMI: 4.9
MUTLU SON (HAPPY END): 4.8
ÖLÜM GÜNÜN KUTLU OLSUN (HAPPY DEATH DAY): 4.5
ORHAN PAMUK’A SÖYLEMEYİN KARS’TA ÇEKTİĞİM FİLMDE KAR ROMANI DA VAR: 4.4
İÇİMDEKİ GÜNEŞ (UN BEAU SOLEIL INTERIEUR): 4.2
TESTERE: JIGSAW EFSANESİ: 4.5
YOL ARKADAŞIM: 4.3
İLK ÖPÜCÜK: 4.1
ADALET BİRLİĞİ (JUSTICE LEAGUE): 3.8
BEGINNER: 3.8
YOL AYRIMI: 3.6
AYAZ: 3.5
BÖLÜK: 3.3
KETENPERE: 3.3
MUTLULUK ZAMANI: 3.3
UZAYDAN GELEN FIRTINA (GEOSTORM): 3.1
ÇAVDAR TARLASINDAKİ ASİ (REBEL IN THE RYE): 3
DÜNYANIN EN GÜZEL KOKUSU 2: 2.9
SEN KİMİNLE DANS EDİYORSUN: 2.9
SENİ GİDİ SENİ: 2.6
YANLIŞ ANLAMA: 2.6
OHA DİYORUM!: 2.3

BUNLAR DA VAR

*3 sene önce izlediğimiz büyük bütçeli filmin devamı “Ayı Paddington 2”de, kadroya Hugh Grant de ekleniyor.

*Burak Özçivit-Murat Boz ikilisiyle 2 milyon seyirciyi geçen filmin devamı “Kardeşim Benim 2”, seride taze bir kapı açmayı hedefliyor.

Buğday: Bilimkurgu ezberimizde ikonik bir film

* Emin Gümüşkaya’nın da rol aldığı “Morg”, öldürdüğü kızının ruhunun musallat olduğu bir babayı izleyen Türk mamulü bir korku filmi.

KEREM AKÇA / kerem.akca@posta.com.tr


Sıradaki haber yükleniyor...
holder