İnci Tulpar Ahiretten gelen mesajlar
HABERİ PAYLAŞ

Ahiretten gelen mesajlar

İnsan tanıdıklarını, sevdiklerini kaybettiği zaman alemlerarası enerjinin varlığını gerçekleyen olağandışı pek çok hikâye duyuyor. Bunlardan biri beni çok ağlattı, sizlerle de paylaşmak istedim. Anlatacağım hikâye tamamen gerçektir. 50 yaşlarının sonunda olan hanım, beyin tümörü nedeniyle son günlerini yaşamaktadır. Artık yataktan kalkamamakta, üstelik de gözleri görmemektedir. Bakımını üstlenen kardeşi, ablasını rahat ettirmek için elinden geleni yapmaktadır. Yine hastalığın ağır seyrettiği günlerden birinde, mutfakta yemek yapmakta olan kız kardeşi, hasta ablanın ninni söylediğini duyar. Koşarak yanına gittiğinde, abla kucağında tuttuğu bir yastığı bebek uyutur gibi sallamaktadır.

Haberin Devamı

Hasta olan hanım, kardeşine “Bu bebek çok ağlıyor, susturamıyorum” der. Kardeşi de “Ver abla, ben onu uyuturum” deyip yastığı alır. Hasta hanım hâlâ rahat değildir; “Dur, dur, bir tane daha var. O da ağlıyor. Onlar bana emanet” diyerek diğer yastığı da uzatır kardeşine. Kardeş ikinci yastığı da alır, ablasını sakinleştirir. Uykuya dalan hasta hanım, o gece geç vakit vefat eder. Defin hazırlıkları yapılır, artık tüm aile camide namaz saatini beklemektedir. Tam o sırada kız kardeşin yanına caminin imamı yaklaşır.

Yanında üstü başı temiz pak ama hali vaktinin yerinde olmadığı belli olan çok genç bir adam vardır. İmam efendi; “Bu genç adamın sizden bir ricası var” diye girizgah yapar. Genç adam kendi hikâyesini anlatır; “Bu sabah hanımım doğum yaptı. İkiz bebeklerimiz oldu. Ama bebekler ölü doğdu! Benim onları defnedecek durumum yok, izin verirseniz, ablanızın mezarının ayak ucuna gömelim” der! Bunu duyunca, akşam ablasının yastıklara ninni söyleyen halini hatırlayan kardeş ağlamaya başlar. “Ablam bebeklerinizin geleceğinden haberdardı. ‘Onlar bana emanet’ demişti. Öyle ayakucuna olmaz, gelsinler, ikisini de koynuna koyalım” der. Ve iki bebek, vefat eden hanımın iki yanına yerleştirilerek defnedilir!

Hukuk herkes içindir

Hikâye, 1750’lerde Berlin yakınlarındaki Postdam şehrinde geçer... Aynı toprak parçasını paylaşmak zorunda kalan bir kral ve bir değirmenci hakkındadır. Kral Frederick, 1748 yılında yazları kullanmak için kendisine bir saray inşa etmeye karar verir. Sarayını da 10 sene önce bu arazide kurulmuş olan bir rüzgâr değirmeninin tam önüne inşa eder. Değirmenin sahibi olan Bay Grävenitz, bu durumdan hiç hoşnut olmaz. Hikâyeye göre Kral da değirmenin orada olmasından pek memnun değildir. Çıkardığı seslerin, dinlenmesine engel olduğunu düşünmektedir. Para verip değirmeni yıkmak ister. Yani günümüzdeki istimlak! Hatta rivayet o’dur ki; değirmenciye ‘zorla alırım’ mesajı gönderir! Değirmenci Grävenitz köylüdür, değirmencidir ama haklarından haberdardır! “Zorla alamazsın kralım” der. “Çünkü Berlin’de yargıçlar var”...

Haberin Devamı

“Onların vereceği karar, kral kelamından önemlidir!” Ve işte o zaman ‘bir soyluya karşı açılan ilk halk davası’ olarak tarihe geçen dava, Berlin mahkemelerinde görülmeye başlar. Değirmencinin de şikayeti, kendi değirmeninin saraydan önce orada olduğu ve yapılan sarayın değirmenin rüzgârını kestiği yönündedir. Davayı değirmenci kazanır. Saray gerçekten de rüzgârı kesmekte ve kazanca engel olmaktadır. Ve kralın değirmeni yıkması uygun değildir! Yıl 1750’ler, davacı sıradan bir değirmenci, davalı koskoca bir kral! Kral ciddi miktarda para ödemesi yapar ve Grävenitz kendisine yeni bir değirmen daha alır! “Peki eski değirmene ne oldu?” derseniz; II. Dünya Savaşı’nda Rus bazukasının isabet ettiği değirmen yanar. Daha sonra Postdam şehri tarafından 1991 yılında restore edilir. Kıssadan hisse; değirmenci de olsa, kral da, hukuk önünde herkes eşittir. Hukuk sistemi bu nedenle bir ülkenin belkemiğidir!

Haberin Devamı

Radyo istasyonları arası gidiş-dönüş bileti

Herkesin çocukluktan anımsadığı insanlar vardır. Ben de Karşıyaka, İzmir gibi herkesin birbirini tanıdığı bir yerde iki öğretmenin büyük kızı olarak büyüdüğüm için, çocukluğuma dair pek çok insanı hafızama almışım. Hafızanın sistematiği o kadar anlaşılmaz ki, kimi ne zaman anılardan çıkarıp üst belleğe atacağı belli olmuyor! Geçen hafta aday listeleri açıklandığında İstanbul trafiği içinde her zamanki uzun bekleyişlerimden birinde idim.

Bir NTV Radyo, bir CNNTürk Radyo arasında gidiş gelişler ile aday isimleri ve programların yorumcularının onlar hakkındaki değerlendirmelerini dinliyordum. Yorumlar ‘kim muhafazakâr, kim liberal, kim sürpriz, kim seçilir, hangi kesim hangi adaya niye oy verir’ şeklinde ‘bin bilinmeyenli denklemleri’ çözmeye çalışırken birden çocukluğuma gittim! Aklıma Aliye Hanım Teyze geldi. Anneannemin arkadaşı. Birbirinden gece ve gündüz kadar farklı olup da uzun yıllar dostluk eden iki kadın... Anneannem Türkiye’nin o zamanlar çok az sayıdaki ‘ilk kadın İngilizce öğretmenlerinden’ olup uzun yıllar değişik vilayetlerde görev yapmış ve emekli olmuştu.

Emekli öğretmenler nasılsa, o da öyle, hep okuyan, yazan, zamanına göre dış dünyanın fikirlerine açık bir hanımdı. Hakkında en rahat söylenebilecek şey; hiç klâsik olmadığı idi... Aliye Hanım Teyze ise klâsikti. Beyaz saçına örtüp çene altında bağladığı renkli eşarbı, dizin epey altına inen bol kesim eteği, üstünden yaz-kış eksik etmediği ceketleri ile, emekli bir memur zevcesi... Bu iki yaşlı kadın, çocuklarını okutmuş, evermiş, torun torbaya karışmış yıllarında hep dostluk yaptılar. Birbirlerine gittiler, geldiler. Beraber sevindiler, üzüldüler...

Uzun yıllar ailece vatan hizmeti vermiş olmanın karşılığında aldıkları gayet mütevazı emekli maaşları ve sağlık karneleri ile mutlu, mesut yaşadılar... Ve bir kez bile birbirleri ile politika konuşmadılar! Derin düşüncelerimden ardımda çalan korna ile sıyrıldım. Meğer 3 metre(!) ilerlemiş trafik! Radyoda daha Manisa iline yeni gelinmiş! İçimi çekerek, istasyonu değiştirdim. Emel Sayın’dan ‘Feride’ çalmaya başladı. Daha da ellemedim radyoyu yolculuk boyunca.

Paylaşılası internet adresleri

İnternet derya deniz. Her bir köşesinde başka bir hazine saklı. Aynı zamanda ciddi bir bilgi kirliliği de var internette. Açtıkça, tıklaya tıklaya binlerce sayfa açılıyor önümüzde. Bu kadar sayfa arasından ‘daimi ziyarete’ değer bulduğum birkaç internet adresini sizlerle paylaşmak istiyorum;

www.edebiyathaber.net

www.filmmakarasi.com

www.bilgicagi.com

http://ayseninkitapkulubu.blogspot.com

http://okuyankedi.blogspot.com

Umarım sizler de beğenirsiniz.

(16.04.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder